ORHAN KEMAL’DEN HÜSNÜ
ARKAN’A
ORHAN KEMAL Roman Armağanı, 44 yıldır veriliyor.
Bilindiği gibi bu armağan, olabildiği ölçüde Orhan Kemal’in dünya görüşüne,
üslubuna, fikirlerine, yazdıklarına yakın duran romanlara verilegelmiştir.
İstisnalar olmuştur elbette, ama Hırsız ve
Burjuva bu istisnalardan biri değildir.
Şiir yazarken ve şair olmayı amaçlarken,
cezaevinde tanıştığı, dost olduğu Nazım Hikmet’in teşvikiyle, onun toplumcu
görüşlerinden etkilenerek roman yazmaya yönelen Orhan Kemal, hayata dışarıdan
bir seyirci gibi bakarak değil, hayatın içinden yazmıştır. Yoksul kesimi,
sömürülenleri anlatmış, sıradan insanları romanlarının kahramanları yapmış,
onların yaşam koşullarını olduğu kadar iç dünyalarını da yansıtmıştır.
Hırsız ve Burjuva’da da, elbette farklı bir
üslupla, bu insanlar çıkar karşımıza: Çöplükte
yaşayanlar, toplumun alt kesimleri, hırsızlar,
yoksullar, itilmişler ve bunların karşısında da burjuvalar,
dolandırıcılıkla, hileyle zengin olanlar, mevki sahibi olanlar.
Orhan Kemal’in yazdığı yıllarla, Hüsnü Arkan’ın
yazdığı yıllar arasında ne değişti derseniz, yanıtım “pek az şey” olur. Benzer düzen, benzer kişilerle, benzer boyutlarda
devam etmiyor mu? Arada neredeyse 2 kuşak var, ama yazdıklarında bu iki
yazarı birleştiren gerçekler, durumlar, Türkiye’nin halleri pek az değişti.
Toplum yapısındaki çelişkiler, kusurlar, adaletsiz koşullar hâlâ sürüp
gitmekte. Uçurum kapanmamış.
Hüsnü Arkan, romanlarında ve
şiirlerinde genel olarak adalet, ahlak kavramlarını, bireyin kaderiyle ilişkisini
ele alır. 1998’de yayımlanan ilk romanı Ölü Kelebeklerin Dansı’ndan bu yana
yazdıklarında siyasi boyut hiç eksik olmamıştır. Ama bu siyasi boyut didaktik bir üslupla
değil, ustalıklı, incelikli bir edebi anlatım içine oturtularak verilmiştir.
İnandırıcıdır Hüsnü Arkan’ın romanları, çünkü hayatın içindendir. Etrafımıza ya
da kendi hayatımıza baktığımızda gördüklerimizdir, hayata, hayatın gerçek
yüzüne tutulan aynadır. Orhan Kemal kadar doğrudan vermese de, okuru satır
aralarını çözmeye yöneltse de, tıpkı Orhan Kemal’in romanları gibi gerçekçidir
yazdıkları.
Toplumsal acıları işleyen, ama
bireysel acıları da görmezlikten gelmeyen,
savaşın dehşetini farklı bir açıdan anlatan Uzun Bir Yolculuğun Bittiği
Yer isimli romanı, 1900’lerin başından
12 Eylül 1980’e kadar uzayan bir zaman diliminde toplumumuzu anlatıyordu.
Hırsız ve Burjuva da o tarihten sonrasına önemli bir pencere açmış.
Seçtiği kişiler günümüz
toplumunun farklı katmanlarının simgeleri gibi. 12 Eylül 1980 günü ortadirek
bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Evren,
çöplükten geçinen Ruhan, bar kadını Gülgün, hırsız İsmail, iş bitirici
Hadim Bey, bir şirketler grubunun patronu Eyüp… Ne var ki Hüsnü Arkan, karakterlerinin
bir şeyi ya da birini simgelemesinden çok romanın kendi gerçekliği içinde
yaşıyor olmalarını, canlı olmalarını ve bu etkiyi bırakmalarını sağlamaya
çalıştığını da söylemişti bir konuşmasında. Kaçınılmaz olarak herhangi bir şeyi
simgeliyorlarsa da, bu vurgulamanın okuyucunun gözünde, kişiliklerinin,
seçimlerinin önüne geçmemesini dilerim, demişti. Hırsız ve Burjuva, sebepsiz ve haksız zenginliği,
legal olmayan sermaye birikimini eleştirirken bir yandan da “ iyi hırsız-kötü
hırsız” kavramı üzerinde düşündürüyor. Evren
ve çevresi, küçük suçların normal karşılandığı bir dünyada yaşıyorlar. Hadim
Bey ve Burjuva ise büyük suçların normal karşılandığı bir dünyada. Birinci tür
suçları yasalar korumuyor, ikinci türü ise koruyor. Bu karakterler yaşadığımız
çağda ve toplumda fazlasıyla var. Hüsnü Arkan, hırsızlığı yasallaştıranlara büyüteç tutuyor.
Romanı
okurken, suçun, herkesin şu ya da bu biçimde
eğilim gösterebileceği bir şey olduğunu düşünüyorsunuz. İçinde yaşadığımız sistem bu eğilimleri bir
yandan yasaklıyor, bir yandan da kışkırtıp cazip hale getiriyor. Bu çelişki
romanda, çeşitli kahramanlar yoluyla başarılı bir şekilde sunuluyor.
Hırsız ve Burjuva, bize
Türkiye’nin son yıllarının, 12 Eylül sonrasının bir resmini çiziyor. İçinde
yaşadığımız sosyal ortamın nasıl bireyler yarattığına dikkat çeken Arkan, bu
ruh halinin eleştirisini, genel olarak da sistemin eleştirisini yapıyor.
Roman yazarı, çağının tanığı
olmalı mıdır? Yanıtlar değişebilir. Orhan Kemal de Hüsnü Arkan da çağının
tanığı olan yazarlardan. İkisi de kendilerini rahatsız eden konuları
romanlarına taşımışlardır. Toplumsal gerçekçilik, bazen irkiltici boyutlarda
olsa da her ikisinin de yazdıklarının ana damarıdır. Toplum eleştirisi Hüsnü
Arkan’da güçlü, hatta can acıtıcı boyuttadır. Aracısız ve acımasız vermiştir bireyin
konumunu.
Öneminden hiçbir şey
kaybetmeyen bu ödülü kazanan Hüsnü Arkan’ı yürekten kutluyorum.
İlknur
Özdemir
2
Haziran 2015
0 yorum :
Yorum Gönder