24 Kasım 2013 Pazar

Portre: İnci Aral



Denizli'de doğan İnci Aral, Manisa Kız İlköğretmen Okulu'nu ve Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü bitirdi. 1976 yılında yazmaya başladı ve ilk öykülerini çeşitli dergilerde yayımladı. İlk öykü kitabı Ağda Zamanı 1979 yılında basıldı ve basımından bir yıl sonra Akademi Kitabevi Ödülü'ne değer bulundu. 1991 yılında yayımlanan ilk romanı Ölü Erkek Kuşlar ise 1992 Yunus Nadi Roman Ödülü'nü aldı.

İnci Aral, eserlerinde daha çok bireylerin çevre ve toplumsal oluşumların etkisiyle biçimlenen ve değişen ruh hallerini, kadın-erkek ve insan ilişkilerindeki iletişimsizlik, sevgi bağları ve varoluş sorunlarını irdeler. Kitapları ile hayata, geçmişe ve geleceğe içeriden bakan, en ağır toplumsal olayların bireye yansımasını anlatırken bile şaşırtıcı bir yalınlıkla okuru kendisiyle yüzleştiren, birbirinden çok farklı yaşam öykülerinde kadın olmanın hallerini ve bütün derinliklerini önümüze seren edebiyatımızın güçlü kalemlerinden biridir.


Kendi deyimiyle kırk yıldır edebiyatla yoğrulan, başkalarının hayatını geçici olarak ödünç alan ve bizi farklı kimliklerle tam da onların durdukları yerde tanıştıran İnci Aral anlama isteğini, cesareti ve korkuları insani temelde bize anlatıyor. 



Hakkında Yazılanlardan: 


İlknur Özdemir:

“İnci Aral, ülkemizde son otuz beş yılın edebiyatına damgasını vuran, edebiyatı toplumsal sorunlarla, kadın sorunlarıyla, insana ait meselelerle harmanlayarak ürünler veren isimlerden biri. İlk öykü kitabı Ağda Zamanı’nın yayımlanmasından bu yana otuzdört yıl geçti. Öyküyle başladığı yazarlığını romanlarla sürdürdü. Çağının tanığı bir yazar oldu. (…) İnci Aral, asla kolaycılığa kaçmadan yazdıklarını uzun araştırmalarla, incelemelerle ortaya koyan ve güncelliğini asla yitirmeyen bir yazar. Roman ve öykülerindeki ruh tahlilleri, unutulmaz karakterler, incelikle dokunmuş metinler, ve son derece etkili kullanılan dil, her bir yazıldığı dönemin toplumsal olaylarını, değişimlerini, insanlarını başarıyla yansıtan ve sırayla okunduğunda adete Türkiye’nin yakın tarihinin kaydı sayılacak romanları onu çağdaş edebiyatımızın kalıcı yazarları arasında ön sıraya yerleştiriyor.”
Radikal Kitap Eki: 06 Şubat 2011

Hande Öğüt:

“Temel meselesi kişisel bütünlük ve özgürlüğe ulaşma isteği olan İnci Aral, son kitabı Safran Sarı’da da yine gösteri ve alayişten sıyrılarak sürünün içinden kurtulma problematiğini sürdürüyor. Otuzuncu sanat yılında ilk günkünden elbette daha cesur ancak ilk günkü heyecanını koruyan Aral, romanında fiziksel, metafizik ve ontolojik tekrarın ötesinde yeni bir varoluş bulmaya çalışan günümüz insanlarına: sonsuz kere tekrarlanacak nihai bir tiyatronun içinde savrulan kendi benini, elbette aşkı ve mutluluğu arayan gösteri toplumunun bireylerine çeviriyor merceğini. Tümlendikçe parçalanan, parçalandıkça bir geleceksizlik içinde yitip giden bir kuşağın öyküsü bu.”
Mesele Dergisi: Nisan 2007 – S:4

Mine Söğüt:

“İnci Aral'ın yazdıklarını okurken onun hep kocaman bir göz olduğunu düşünürüm. İnsanların, eşyaların hatta duyguların üzerinde faltaşı gibi açılmış, her şeyin içini, en derinini görmeye çalışan, tüm duvarları delen, tüm örtüleri uçuşturan, olağanüstü bir algı ve yansıtma büyüsüyle okuru allak bullak eden kocaman aç bir göz...”
Radikal Gazetesi: 01 Mart 2007

Ömer Türkeş:

“İnci Aral’ın kadınlarını sarmalayan meseleler, “kadını anlatan” yazarların tektipleşmiş kadınlarının bunalımlarından kolayca ayırt edilir. Hikâye ve romanlarındaki asıl eksen kadınlar ve kadın sorunları da değildir aslında; bir kadını anlatırken bir erkeği de anlatmanın zorunluluğunun, bireyin –kendi özel serüvenini yaşarken- içinde bulunduğu toplumdan, zamandan ve mekandan yalıtılmış biçimde var olamayacağının farkındadır Aral. Tam da bu nedenle kişi ve karakterlerini birbirleriyle ilişkileri içinde ele almış, kadınlar kadar erkekleri de yerleştirmiştir anlatısının merkezine. Yazarın merceğinden kırılan ilişkilerin karakteristiği ilişkisizlik ya da iletişimsizliktir. Hemen ekleyeyim; İnci Aral’ın insanları sevgi ya da aşk yoksunluğundan değil, bu tarihsel / toplumsal konjonktürün getirdiği sorunların, tüketim kültürünün, kendilerini çevreleyen geleneksel ahlak ve değerlerin üstesinden gelemedikleri için düşerler iletişimsizliğe. Sorunun en yakıcı biçimde yaşandığı kurum ise evliliklerdir.”
Akşam Kitap Eki: 24 Ocak 2003

Erendiz Atasü:

“Farklı olanda ortak olanı yakalayabiliyor İnci Aral. Yazarın ucu açık metinleri oluşumlarını içimizde sürdürüyorlar, kitap bittikten hayli zaman sonra bile metne ve beynimize yönelttiğimiz sorularla. İnci’nin Öyküleri hem derin hem geniştir. Derindir; acıtıcı içtenlikleri cinsel karmaşanın alt katmanlarına neşter gibi iner, bilinçaltından fışkıran rüyaların mantığa belirsiz görünen ipuçlarını yakalar. Geniştir, bireye ait olanla toplumsala ve gezegene ait olanı kaynaştırır. İnci’nin kadınlarının ruhları, ölmeye yuvarlanan yerkürenin üstünde kanar. Bedenleri çürümüş bir toplumda acır.
Sözcük çakımlarıyla aydınlanıveren bu geniş görüntüler ve derin kesikler, kimi satırları şiire yaklaşan öykülerin yazınsal tadını güçlendirir. Aral’ın dili, duygudan duyguya, bireyselden toplumsala, somuttan soyuta ‘öfkenin dibine, sevdaların boşunalığına,odaların boğuntusuna’ su gibi akar.”
Cumhuriyet Kitap Eki , Şubat 2001 




Kırmızı Kedi Yayınevi'nden 

İnci Aral'ın Bütün Yapıtlarına Doğru...




AĞDA ZAMANI (Öykü)
1980 Akademi Kitabevi Öykü Ödülü

İnci Aral’ın ilk kitabı olan ve 1980 yılında Akademi Kitabevi İlk Kitap Başarı Ödülü’nü kazanan Ağda Zamanı Kırmızı Kedi Yayınevi’nde. 
Gündelik hayatın içindeki kadını, kadın-erkek ilişkilerini, kadınlar arasındaki ilişkileri, kadının üstlendiği çeşitli rolleri, kısaca kadınlık hallerini anlatan öykülerden oluşuyor Ağda Zamanı.
İnci Aral, öykülerinde kurduğu dil ve yarattığı atmosfer sayesinde hikâyelerinin rotasını kadın yaşamına tutulan bir aynadan kadının dünyasından doğan hikâyelere çevirmiş. Böylece emzirme, pazar alışverişi, bir çocuğun banyo günü, kaçmış çoraplar, komşu ziyaretleri gibi gündelik yaşamın detaylarında varoluşlarının peşine düşmüş kadınların portrelerini ortaya koymuş. 




KIRAN RESİMLERİ (Öykü)
Nevzat Üstün Ödülü

Kıran Resimleri; düğünlerini, cenazelerini, yoksulluklarını ve umutlarını paylaşan insanların, kışkırtmayla kan dökecek, komşusunu yakacak hale getirildiği 1978 Kahramanmaraş katliamını anlatıyor. İnci Aral, fitili karanlık ellerce ateşlenen ve Türkiye'yi 12 Eylül'e götüren toplumsal bir cinneti edebiyata aktarırken kendi yazarlık anlayışından ödün vermeden, giriştiği işin büyüklüğü altında ezilmeden bir destan çıkarıyor ortaya. İnsan aklına, vicdanına, onuruna sığmayan dayanılmaz bir vahşeti yaşayanları, neden kurban seçildiğini bile anlayamadan hayatları cehenneme dönenleri edebiyatın belleğine kaydederken de inanılmaz insan manzaraları çiziyor.

İnci Aral'ın yazarlığında bir dönemeç saydığı bu kitap özgün diliyle okuru sarsıyor, içini dağlıyor, zihninde sorular büyütüyor: Böyle bir gözü dönmüşlük, böyle bir acımasızlık, böyle bir vahşet neden, nasıl olabilir?




ÖLÜ ERKEK KUŞLAR (Roman)
1992 Yunus Nadi Roman Ödülü

İnci Aral; çok sevilen, eskimeden güncelliğini korumakta olan bu ilk romanında bir kadının bağımsızlık ve mutluluğu umutsuzca arayışını sarsıcı bir içtenlik ve ustalıkla anlatıyor. 
Suna'nın içinde iki ayrı kadın yaşar. 'Su' uysal, uzlaşmacı, evcil, iyi anne ve eş olmaya koşullanmış yanı, 'Na' ise bozuk saydığı her türlü düzene karşı çıkmaya hazır, asi ve cesur kimliğidir. Sürekli çatışma halinde olan çift benlik ve bölünmüşlüğü içinde, bir de kocası Ayhan'ın en yakın arkadaşı Onur'a aşık olunca Su-Na'nın durumu daha da zorlaşır.

Ölü Erkek Kuşlar, bir kadının birine tutkulu bir aşk, ötekineyse köklü bir sevgi ve evlilik bağıyla bağlandığı iki erkek arasındaki yakıcı gidiş gelişlerini anlatırken bu üç kişinin çocukluktan kadın ve erkek olmaya uzanan yolda öngörmeler, koşullanmalar ve kurallarla biçimlenişlerini irdeliyor. Kadın-erkek ilişkilerinin, hem toplumsal tabu ve yargıların özündeki katılık ve şiddet hem de tarihsel bir dönemin baskı ortamında nasıl yorucu bir iletişimsizlik ve çözümsüzlüğe dönüştüğünü gösteriyor. Bu karmaşa içinde aşk çocuksu bir düş, evlilikse düzen sanılan bir düzensizliktir.




YEŞİL (Roman)

İlk kez Yeni Yalan Zamanlar adıyla yayımlanan Yeşil, İnci Aral'ın yazarlığında yeni bir dönemeç açmış bir roman. Yayımlandığı 1994 yılında bugünlerin Türkiye'sini görebilmesiyle de önemini korumayı sürdürüyor. Kahramanlar günümüzün kahramanları: Dinsel öğreti ve baskıyla yetiştirilmiş ensest kurbanı bir genç kadın, intiharın eşiğinde tutunamamış bir gazeteci ve onların dokunaklı aşkı. Bu aşk çevresinde tarihi eser kaçakçısı bir dayı, köşe dönmüş ünlü bir fotoğrafçı ve onun tarikatçı-punk sevgilisi de yer alırlar. Ülkedeki sanat düşmanı yönetim yüzünden üretemez duruma düşmüş sanatçıların toplandığı ve zararsız eserler vermeye zorlandıkları gizli merkezdeki ilginç sorgucu tipleri ise ortamı daha da karanlık hale getiriyor.
Anayasanın değiştirilmesi ve modası geçmiş laisizm edebiyatı tartışmaları arasında, ekranlarda yaşanan sansür ve bayağılıklar, yakında küp biçimi alacak domatesler, ikiyüzlü kasaba ahlakı, korkular, yeni diye sunulan değerler içinde şizofrenik bölünmelere uğrayan ve varoluşlarını yeniden sorgulayan genç kuşaklar. Kısaca şu anda ne yaşanıyorsa hepsi. Romanın ironik dili gerçeğin acısını hafifletmeye yetmese de zevkli bir okuma serüveni vaad ediyor.




HİÇBİR AŞK HİÇBİR ÖLÜM (Roman)

Sara ve Simden, farklı öykülere, farklı değerlere sahip iki kadın, birbirlerini geç tanımış bir anne-kız. Boşanıp yeni bir yaşama adım atmak üzere olan Simden'le, dopdolu yaşamış ama ölümün eşiğinde yalnız ve umutsuz kalmış Sara'nın; hem kendilerini hem de birbirlerini varoluş ve ölüm ekseninde yeniden sorgulayışlarını anlatıyor Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm. Bu iki kadının aralarındaki ana-kız, sevgi-nefret ilişkisini anlama çabaları ve birbirlerine olan duygularını yerinde ve zamanında dile getiremeyişlerinin acısıyla yüklü bu romanın, aşk, evlilik, özgürlük ve bağlılıkları sorgulayan kalıcı ve çarpıcı konusuyla İnci Aral'ın romanları arasında özel bir yeri var.




İÇİMDEN KUŞLAR GÖÇÜYOR (Anı Roman)

"Bütün yanlışlarım, bütün gözden ve elden kaçırdıklarım, tutabildiklerim ve benim kıldıklarımla bir hayat yaşadım ve ben olmaktan, iyi kötü, ama böyle olmaktan en sonunda hoşnutluk duymaktayım. Garip bir bilgelik, güçlülük, yılmazlık duygusu var içimde. En sonunda ele geçirmeyi başardığım bir özgüven."

İçimden Kuşlar Göçüyor'un bir yerinde böyle diyor İnci Aral; acıları, kederleri ve mutluluklarıyla dolu dolu yaşanan bir hayatın, bir dönüm noktasında. Kadının tek başına yaşaması, yalnız taşıması gereken güç bir dönem bu; bedensel-ruhsal değişimler, eksiklikler ve farklı deneyimlerle olgunluğa, orta yaşa geçilen eşik. Duyguların uç noktalarda yaşandığı bu geçiş sürecinde, kendisiyle de geçmişiyle de hesaplaşma fırsatı buluyor yazar. Pek az kadının cesaret ettiği biçimde, yaşadıklarını açıkça, hiçbir şeyin arkasına sığınmadan irdeliyor; kendini içtenlikle, dürüstlükle, hatta acımasızlıkla sunuyor. Ölü Erkek Kuşlar'ın izdüşümleriyle kaleme alınan bu çalışma, belki de o kitabı tamamlayan bir sonsöz.




MOR (Roman)
2004 Orhan Kemal Roman Armağanı

Mor, bir ailenin yıllara yayılmış hikayesini sürükleyici bir aşk ve entrika çerçevesinde yirmi dört saatlik bir zaman diliminde anlatıyor. Altmış sekiz kuşağından, sistemin parçası haline gelmiş işadamı İlhan, kızı yaşındaki Renginur’a tutulup karısını terk edince hırslı baldızının kinini bilemiştir. İlhan’ın hala solcu ama kafası karışık kardeşi Armağan’ın evliliği de sallantıdadır. Kızkardeş Gülcan ise ailedeki ölüm ve intiharlardan sonra umutsuzca alkole sığınmıştır. Aile çevresi, İlhan Sacit’in otelinde, onun evlilik dışı doğan çocuğunun yaş günü dolayısıyla bir araya gelecek, ancak güzel başlayan gece beklenmedik bir cinayetle sona erecektir. İnci Aral, günümüz insanının gerçeğini, bugünden düne yönelerek anlatırken bir büyük yalnızlığı, evliliği odak noktası alıyor ve kadın- erkek ilişkilerinin gizlerini bu bağlamda sorguluyor. İnsanın içsel gerçekliğine yaptığı yolculukları yeni bir dille yazıya aktarırken de özgün bir roman evreni kuruyor. 
Roman, aynı zamanda tarımdan sanayiye geçiş sürecinde insanımızın savruluş ve dağılmalarının ip uçlarını vererek roman kişileri üzerinden 1940’lardan 2000’lere Türkiye’nin toplumsal panoramasını çiziyor.




TAŞ VE TEN (Roman)

Gençlik yıllarında sevdiği erkeği çok acı bir biçimde kaybeden Ulya'nın hayatında büyük bir yara açılmış, derin bir boşluk doğmuştur. Genç kadın, daha sonra ruhsal yalnızlığını sanatla doldurmuş; yıllarını, dostluğunu yeğlediği, değerli bulduğu bir erkekle durgunluk ve huzur içinde geçirmiştir. Bir heykel sergisi açmak üzere Hamburg'a giden Ulya, Sina'yı gördüğünde kendini taze bir duygunun, güçlü bir dönüşümün eşiğinde hissedecek, aşktan ne kadar uzak kalmış olduğunu fark ederek sarsılacaktır. Taş ve Ten, yarım kalmış bir aşkın yıllar sonra benzer konumda bir erkekle yeniden yaşanma hayalinin dört günlük etkileyici hikâyesi. Sina ile Ulya'nın kalplerini birbirlerine açarken kaybetmeye ve imkânsız aşklara yaktıkları bir ağıt...




RUHUMU ÖPMEYİ UNUTTUN (Öykü)

İnci Aral Ruhumu Öpmeyi Unuttun'daki öykülerinde insanlığın ortak belleğindeki en tekinsiz yakaya çeviriyor bakışını. Hem gidenlerin hem de kalanların o büyük yalnızlığına, "ölüm"e eğiliyor. Aral ölümü bir başlangıç ya da son değil, salt bir geçiş anı olarak kurguluyor. Öykülerin odağına direnmeyi, ayakta kalmayı yerleştiriyor ve "ölüm hali"nin ortak kodlarıyla uğraşmak yerine bireylerdeki karşılıkları sınıyor. Bunu yaparken kalemini kamera gibi kullanıyor, her öykünün kendisine has atmosferini, olağanüstü ayrıntı zenginliğiyle destekleyip bir duygular şölenine dönüştürüyor ve okurunu belleklerde iz bırakacak fantastik bir yalnızlıklar evrenine sürüklüyor.




UNUTMAK (Söyleşi)

Acısını suskunluğa dönüştüren bir çocuk, kaybettiği annesiyle kâğıt üzerinde yeniden karşılaşıp onun küçük bir ajandaya düştüğü duygu ve hatırlayışların diliyle edebiyatı keşfettiğinde nasıl olup da kendi sesini duymaya başlar?

İnci Aral, otuz yılı aşan edebiyat uğraşının bu noktasında duruyor ve Tolga Meriç'in sorularına verdiği yanıtlarda kendini, tıpkı romanlarından birinin kahramanıymışçasına irdeliyor. Parçalanıp dağılmış bir aile, beslemelerle paylaşılmış odalar, parasız yatılı okullar, mektuplar, yolculuklar, uçurumlar, şehirler, şarkılar ve tabii öldürücü aşklar ama hepsinden daha büyük bir aşkla bağlanılmış kitaplarla kâğıtlar...

"İnsan unutmak zorundadır. Ama bu unutmanın kendisi değildir. Unutmak yoktur," diyen İnci Aral'ın, hem özel hem de yazarlık dünyasını okuruna açtığı, yazıya adanmış kalbinin ve zihninin bütün odalarını tek tek dolaştığı bu anlatı, hayatına edebiyatın, edebiyatına hayatın ışıklarını düşürebilen bir yazarı daha iyi tanımak, yazdıklarının derinine girmek ve yazma tutkusunun ne olduğunu anlamak isteyenler için...




SAFRAN SARI (Roman)

İnci Aral, "GELECEKSİZLİK" üzerine kurduğu romanında bu üç kişinin kesişen yollarını anlatıyor. 2000'li yılların başında, yaşanmakta olan toplumsal, ekonomik ve kültürel çalkantılardan etkilenen bu insanlar, savruluşlarını ve belirsizleşmiş geleceği sorguluyorlar. Bir yanda bol para, her türlü zevk, renkli hayatlar, öte yandan kirlenen, çürüyen değerler, tatminsizlik, sömürü düzeni ve yozlaşan cinsellik. Safran Sarı; para, güç ve başarı peşinde koşarken kimliklerinden, aşktan ve umutlarından uzaklaşan, sayıları gitgide artan otuzlu yaşlarında bir kesimin önce sevgiyi, sonra geleceğe olan inancını, en sonunda ruhunu kaybedişinin serüveni…




ŞARKINI SÖYLEDİĞİN ZAMAN
2012 Ebubekir Hazım Tepeyran Roman Ödülü

Bu roman, Deniz ile Cihan'ın hüzünlü şarkısını anlatıyor. 70'li yılların sonunda Ankara'da, üniversitede tanışan Deniz ile Cihan'ı ortak tutkuları olan müzik bir araya getirir. Deniz, Ankaralı bir ailenin isyankar kızı, Cihan taşradan gelmiş bir genç adamdır. 12 Eylül öncesinin en karanlık günlerinde yolları kesişen bu iki genç arasındaki ilişki birini tutkulu bir aşka götürürken, diğeri devrimci düşlerinin rüzgarına kapılır. Yaşanmamış bir aşkın izdüşümü, aradan otuz yıl geçtikten sonra farklı bir boyutta, ama aynı tutkuyla iki insana yansır: Biri artık orta yaşını sürmekte olan Cihan, diğeriyse ona hem yabancı hem de son derece tanıdık olan bir kadındır.

İnci Aral, arka planında değişen bir ülke, insanlar, gençlik ve siyaset olan, bambaşka bir aşkın izini sürüyor. Umudun, arzunun, hüznün, şarkılarla canlanan iklimini bir kez daha, derinlik ve ustalıkla anlatıyor.




YAZMA BÜYÜSÜ - 2011 (Yazı, Deneme) 

"Sevgili Okur,

Senin herkese açık bir mektubun alıcısı olabileceğinden kuşku duyuyorum. Çünkü aramızda her zaman çok daha özel bir ilişki oldu. Yakınlığımız basılı kâğıtlardan ibaret değil. Ben gözlerinin gezindiği sayfalarda yaşayan biriyim ve sana sözcükler aracılığıyla sesleniyorum. Bu yüzden sevgine olduğu kadar yargılamana da açığım.

Kim olduğunu hem biliyorum hem de bilmiyorum. Hem bilmek hem de bilmemek istiyorum. Sesimin sana nasıl, ne kadar uzanabildiğini elbette merak ediyorum. Çünkü ben seni sarsmak, eğlendirmek, unutmuş olduklarını hatırlatmak ve aşındırdığın soruları yeniden canlandırmak için yazıyorum.

Ben yalnızca yaşama ayak uydurma güçsüzlüğüm taşıyamayacağım kadar ağırlaştığında kaleme sarılıyorum. O zaman gerçeği kurmacanın ve yanılsamanın araçlarıyla kendimce yeniden tanımlamaya uğraşıyorum. Bunu yapmaya çalışırken kapıldığım umutsuzluğu sana anlatamam. Yazma tutkumun vazgeçilmezliği belki de bunu yenmeye yöneliktir, özü budur."

1 yorum :

  1. En sevdiğim yazarlardan biri, ne yazsa okurum.
    Yakınlarda yeni bir romanı gelir diye umutlanıyorum.

    YanıtlaSil