18 Kasım 2015 Çarşamba

"Kont Drakula geri mi gelir?" Gülşah Elikbank'ın yeni kitabı YALANCILAR VE SEVGİLİLER üzerine Yeni Asır'dan Nihan Yarkent'e verdiği röportaj...

15 Kasım 2015, Pazar

Kont Drakula geri mi geldi?

İzmir'den kalkıp Romanya'ya giden Gülşah Elikbank, karanlık şatolardaki araştırmalarının ürünü "Yalancılar ve Sevgililer" isimli romanında Vlad Tepeş'in kim olduğunu gözler önüne seriyor
İzmir'de hayata geçirdiği Edebiyat Oteli ile kentin gönüllü turizm elçisi olan yazar Gülşah Elikbank, bugüne kadar yazılmayanı yazdı. Bilmeyen yoktur Kont Drakula'yı. Gerçek adı Vlad Tepeş olan ve bizde Kazıklı Voyvoda olarak bilinen, o sivri dişleriyle vampirlerin kralı, binlerce filme konu oldu. Elikbank ise gerçek Drakula'yı kaleme aldı. İzmir'den kalkıp gittiği Romanya'nın karanlık şatolarındaki araştırmaların ürünü "Yalancılar ve Sevgililer", aslında gerçek Vlad Tepeş'in kim olduğunu gözler önüne seriyor. Neden böylesine delirdiği sorusuna da bir kadın gözüyle yanıt arıyor. Romanın kahramanları Elif, Maya ve Kadir'in hikayesi; macera, aksiyon, gerilim ve şaşırtıcı bir sonu ortaya koyarken işin içine giren aşk, size hayatı bir kez daha sorgulama fırsatı sunacak. Elif ve Maya her ne kadar yollarını kaybeden mutsuz ruhlardan da olsalar, kitap bir kadına yalan söylemenin cesaret gerektirdiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Kırmızı Kedi Yayınları'ndan çıkan roman, şimdiden Romanya'nın onur konuğu olduğu İstanbul Kitap Fuarı'nda büyük ilgi gördü. Elikbank yalnızca bir yazar değil aynı zamanda sıradışı bir turizmci. Elikbank ile Kont Drakula, yalancılar ve sevgililer üzerine konuştuk.

*  Hemen söze girelim. Yeni kitap yeni heyecan. Ne hissediyorsunuz? 

- Uzun süredir üzerinde çalıştığım romanım okurla buluştuğu için çok mutluyum. Artık söz okurda. Ben elimden geleni yaptım, hikayemi tüm taraflarıyla ortaya çıkardım.

UMUTSUZ BİR KENT  

*  Aslında bu son roman. Ama sanırım temelleri çok öncesinden atılan ve aslında bu açıdan da ilk kitabınız. Romanya'da sizi etkileyen neydi? 

- Ben ilk olarak Romanya'ya 2004 yılında iş için gitmiştim ve o zaman hayatımda yazarlık da yoktu ama içimi acıtan, ben çağıran bir hikaye vardı orada. Bu bir histi yalnızca ve bunu ilk olarak Drakula'nın Bran Şatosu yolundaki karlar altındaki, dik yokuşu çıkarken düşünmüştüm.

*  Romanya'ya ilk ve araştırma için gittiğinizde gördüğünüz fark neydi? 

- Ben 2004 yılında gittiğimde Romanya henüz bir AB ülkesi değildi ve hala komünizmin ve diktatörlüğün izlerini taşıyordu. Şehrin ruhu yoktu, gri ve iç karartıcı, umutsuz bir kentti. 2014'te araştırmalarım için yeniden gittiğimde ise, artık Avrupa'nın bir parçası ve en hızlı entegre olan ülkesiydi. Hareketli, renkli, ışıl ışıldı.

*  Drakula denildi mi aklımıza gelen ile kitaptaki Drakula'nın farkı nedir? 

- Bir kere onun bir hikaye kahramanından öte gerçek bir yanı oluşu. Elbette vampir olandan söz etmiyorum, o bir yazarın öyküsü. Öyle bir öykü ki gerçek Vlad Tepeş'i gölgelemeyi başarmış. Benim amacım gerçek Dracula'nın kim olduğunu, insani yönü ile ortaya koymaktı. Bu adam neden bu kadar delirmiş, sorusuna bir kadın gözüyle yanıt aramaktı.

*  Yalancılar ve Sevgililer... İkisi bir araya geldiğinde ortaya ateş topu çıkıyor. Kısaca her iki kelime, yaşanamayan bir aşkı ifade ediyor. Yaşanmayan aşkın çekiciliği için ne dersiniz? 

- Maalesef en güzel aşklar, imkansız, ulaşılmaz olanlar ya da yarım kalanlardır. Turgut Uyar'ın dediği gibi, Herkesin bir gideni vardır, içinden bir türlü uğurlayamadığı... Aşkın çeşitleri var bana kalırsa, yaşa göre, zamanın ruhuna göre değişiyor. Mesela ikinci bahar da ilk aşk kadar özeldir.

GÜÇLÜ KADINLAR

*  Romanın karakterleri biraz bizden, biraz tarihten. Maya ile Elif yalanlarla baş etmenin yolunu buluyor mu? 

- Onlar güçlü kadınlar. Her ne kadar yollarını kaybetmiş, mutsuz ruhlardan olsalar da onları huzura kavuşturacak zekaya ve sağduyuya da sahipler. Üstelik iyi yalan söylemek zeka gerektirir, hele bir kadına yalan söylemek cesaret ister. Kadın kendisi istediği sürece size inanır.

*  Ya Kadir, neredeyse "onu sevmeyen ölsün" hissiyatını uyandıran bir karakter. Bunları yaratmak için insanın uçlarda yaşaması gerek. Öyle misiniz? 

- Evet, ben her duyguyu uçlarda, yoğun ve kendi içimde yaşarım. Dışarıdan görünen kadınla içimde yaşayan kadınlar çok farklı bu nedenle.

*  Bir eş, güzeller güzeli bir çocuk ve turizm ile yazın dünyasında bir yaşamınız var. Herşeyden öte bir anne... Tüm bunlar arasında nasıl, ne zaman yazıyor, motivasyonu nasıl sağlıyorsunuz? 

- Yazmak için zaman ayırmıyorum. Zaten yazmak üzerine bir hayatım var. Bir de okumak. Hatta yazmanın ötesinde önemserim iyi okur olmayı. Hiçbir zaman özel ritüellere de ihtiyacım olmadı yazmak için. İçimde gereken her kelime var roman sayfalarına koşmak için.

*  Ortada gerilim, macera, aşk hepsini barındıran bir roman var. Kaleme alırken, "Burası olmadı" dediğiniz anda, çıkışı nasıl arıyorsunuz?

- Editör çalışması çok önemli. Çok şanslıyım ki bu romanımda harika bir editor ve ekiple çalıştım. O yüzden kurguda sorun yaşamadım. Ama çok tıkandığımı hissettiğimde deniz kenarında ya da ormanda yürüyüş yaparım uzunca bir süre. Yanıtı genelde adımlarım bulur.

*  Fantastik dünyanız nasıl? Ormanda yalnız kaldığınızda o elmayı ısıranlardan mısınız? 

- Kesinlikle. O elma olmadan Pamuk Prenses prensine kavuşamazdı çünkü.
Yazar, çağının önünde olmalı
*  Son dönemde ilgi gören bir Türk fantastik yazarlar ve eserleri ile karşılaşıyoruz. Siz de bunlar arasındasınız. Her bir eserin, sonraki kitap için yarattığı "daha iyisi olması gerek" baskısı karşısında ne yapıyorsunuz?

- Ben kendimle yarışıyorum her zaman, kendimi de sert eleştirebilirim. Ayrıca kendi olduğum yeri ve olabileceğim yeri de az çok bilirim. Acelem yok. Mutlu bir yolda ilerlemeyi tercih ediyorum. Üstelik bir yazar okumayı ve dünyayı keşfetmeyi sürdürürse kalemi her zaman bir önceki halinden daha iyi olacaktır. Kendini tekrar eden yazarları okumuyorum mesela ben. Yazar çağının önünde olmalı belki de.

*  İzmir'in yaşamınızdaki yeri nedir? Siz de fantastik bir yanı var mı? 

- İzmir benim için özgürlük, demek her şeyden önce. Bir çok kadınsı, dişi bir şehir bence. Masalların, mitlerin doğduğu kentlerden biri.

Bir kadını en iyi bir kadın tanır

*   Kitabın son bölümü, Tolstoy'un o meşhur sözü ile başlıyor. İhanet ve sadakat... "Bir kadının kaderi, sevdiği adamın ihanetiyle, sevmediği adamın sadakati arasında çizilir" diyor. Tolstoy sakın bir hata yapmış olmasın? 

- Erkekler genelde kadınlar hakkında böyle büyük sözler söylemeyi sever. Ama bir kadını en iyi bir kadın tanır, buna inanırım, erkek yazarlar kusura bakmasın ama genelde öyle. Bu nedenle kadını iyi anlatabilen eserler ölümsüz oluyor. Ama Tolstoy'un bu sözü söylediği dönemle şimdiki dönem biraz farklı, onu da hesaba katmak gerek, hele Yalancılar ve Sevgililer de durum çok daha farklı.

0 yorum :

Yorum Gönder