2 Ağustos 2014 Cumartesi

Alıklar Birliği: Olağanüstü bir dâhinin harikulade maceraları

Ömer Türkeş
Radikal Kitap Eki 18.07.2014


Alıklar Birliği’nin Türkçe ilk baskısı 2007’de, ikinci baskısı 2014’te yapılmış. Her iki baskıyı da ıskalamışım. Yazar ve romandan, yakın bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine haberim oldu. “Yüzyılımızı suçlayan uzun bir eser yazdığını iddia eden tembel ve obez bir adam hakkında, çok eğlenceli bir roman” demişti arkadaşım muzip bir ifadeyle. İroni açıktı; çünkü o da yıllardır -kendi ifadesiyle- “çağımıza dair” büyük bir roman üzerinde çalışıyordu ve biraz da kiloluydu. Belki başka benzerlikler de vardır ama söz konusu benzerlikleri ifşa etmek bir arkadaşa ihanet anlamına gelecek. Doğrusunu isterseniz Alıklar Birliği’nin kahramanı Ignatius J. Rilley sevdiğiniz birine benzetilecek türden bir adam sayılmaz. John Kennedy Toole, onun kişiliğinde komik ama bir o kadar da sevimsiz, neredeyse fantastik bir roman kahramanı yaratmış. Kitabın basımını sağlayan Amerikalı yazar Walter Percy’nin ifadesiyle; “inanılmayacak kadar kılıksız, çılgın bir Oliver Hardy, şişman bir Don Kişot, aksi huylu bir Thomas Aquinas karışımı. Modern çağın her şeyine şiddetle karşı çıkan, zamanının çoğunu New Orleans’ın Constantinople Caddesi’ndeki evin arka odasında pazen pijamasıyla geçiren, ancak bir devden çıkabilecek geğirtilerle yellenmeler arasında Büyük Şef marka düzinelerce kâğıdı ağır sövgülerle dolduran” otuz yaşında genç bir adam.
Gelgelelim Ignatius kendisiyle fazlasıyla barışık. Hakkında yapılan spekülasyonlar bir dahiyi anlamaktan aciz alıkların kıskançlığından. “Görkemli fiziğim, karmaşık dünya görüşüm, sahip olduğum incelik ve beğeni, dünyamızı kaplayan çamurun ortasında bile soylu bir biçimde davranmayı sürdürüşüm” diye özetliyor şahsına yönelik çekememezliliğin nedenlerini..
Yürümeye beş yaşında başlayabilmiş, denge duygusu hiçbir zaman gelişmemiş, çocukluğundan beri hep düşmeye, tökezlemeye, çarpmaya eğilimli sakar Ignatius, üzerine titreyen annesi sayesinde, dedesinin sigorta parasını tüketmek pahasına kolejlerde okumuş, üniversiteyi bitirmekte hiç zorlanmamış.. Ne var ki mezuniyetinin ardından -New Orleans Halk Kütüphanesi’nde geçirdiği iki hafta dışında- hiç çalışmamış. Annesinin bütün yakarmalarına rağmen evde yayılıp oturmaktan ve televizyon izlemekten başka bir şey yapmıyor. Ve sonunda annesinin sabrı tükeniyor. Bütün sızlanmalarına rağmen iş başvurusunda bulunmaya razı oluyor Ignatius.
Ignatius’un köhnemiş bir pantolon fabrikasına cüzi bir ücret karşılığında bulduğu iş, siyah işçileri kışkırtması üzerine sona eriyor. Ardından tam gönlüne göre bir iş buluyor Ignatius; seyyar sosis satıclığı. Ne var ki sosislerin çoğunu kendisi yediğinden bu işten de eve maddi bir katkı sağlayamıyor. Annesi ise hayatında ilk kez bir arkadaş çevresi edinmiş, talipler bulmuş ve artık oğlunun tedaviye ihtiyacı olduğunu kabullenmiştir. Ignatius acil bir karar vermek zorunda kalacaktır...
Amerikan tarzı entelektüel
Toole, Ignatius’un gündelik hayata ayak uydurmak için giriştiği hamleleri Don Kişotvari maceralara çevirmiş. Üniversite yıllarından beridir, her kalkıştığı eylemi bir gösteriye çeviren, eylemlerin sönüklüğünü kendine has felsefesi ve süslü sözleriyle renklendiren, kendisinden gayrı her şeyi, herkesi yerin dibine sokan roman kahramanı Amerikan üniversitelerinde konuşlanmış 60’lı yıllar entelektuellerinin parodisini barındırıyor. Sadece Ignatus değil; uzatmalı sevgilisi, zengin babanın sosyalist kızı Myrna Minkoff da parodik bir figür. O dönemin moda düşünce akımları ve onlara kapılan entelektüellerle Myrna üzerinden dalgasını geçiyor Toole...
Toole’un  eleştirisinden nasiplenmeyen hiç kimse kalmamış. Mesela “gerçeklerle yüzyüze gelememek bütün Amerikan ‘sanatının’ özelliği. Amerikan sanatıyla Amerikan doğası arasındaki herhangi bir bağlantı, tam anlamıyla rastlantısaldır, nedeni de bütün ulusun gerçeklerden uzak oluşu” tespitini yapıyor Ignatius. McCarth döneminden miras komünist düşmanlığının, Amerikan tipi hayatın budalalığının, işçilerin ve siyahların maruz kaldığı sömürünün, adaletsizliğin farkında. Ne var ki farkındalık eyleme ve çözüme yöneltmiyor Ignatius’u; “sübabı” kapanıveriyor. Kısacası görüyor, üzerine düşünüyor ama mücadele etmek yerine boyun eğiyor. Ignatius’u günümüz orta sınıf entelektüelinin prototipi olarak düşünebilirsiniz.
Ignatius’u çok öne çıkardım. Oysa romanda dikkat çeken, hikâyeyi renklendiren çok sayıda karakterle karşılaşıyoruz; Toole’un romanının kesinlikle küçümsenemeyecek niteliklerinden biri de New Orleans’ın arka sokaklarını, tuhaf konuşma tarzını ve beyaz yerlilerini tanımlayışındaki ustalık; Rastus’un halk ozanlığını hiç çağrıştırmadan, o alabildiğine zeki ve cin fikirli, son derece komik zencideyse neredeyse olanaksızı başarmış.
Gargantua ile Oblamov karışımı grotesk bir roman kahramanını neşeli hikâyesi diyebilirim Alıklar Birliği için. Oysa romanı okurken neşenin yanında hüzün de birikiyor.
Kaynak:
http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/olaganustu-bir-dahinin-harikulade-maceralari-401384

0 yorum :

Yorum Gönder