Tuna Kiremitçi'nin Bu İşte Bir Yalnızlık Var romanının sinema uyarlamasını beklerken, edebiyattan beyaz perdeye başarılı uyarlamaları merak ettik. Konuyu ehline danışalım dedik.
Edebiyat
ve beyaz perdenin hatırı sayılır kesişme noktalarını yazarlığı,
senaristliği ve sinema eleştirmenliğiyle tanıdığımız Uygar
Şirin'e sorduk.
Hem edebiyat hem sinema meraklılarına izlenmeye değer uyarlamalar önerileri.
Kitabı kadar iyi
Uygar Şirin
Edebiyattan
uyarlanan filmlere “Kitabı daha iyiydi” demek âdettendir.
Değişiklik olsun, “en az kitabı kadar iyi” diye düşündüğüm
filmlerden söz edeyim.
Bu
bir “en iyiler” listesi değil (hatta bazı çok iyi filmleri,
adları bu bahiste hep anıldığı için listeye dahil etmedim),
uyarlama üzerine konuşmak için iyi malzeme sunduğunu düşündüğüm
filmler.
1)
Beyaz Geceler / Le Notti Bianche (Luchino Visconti, 1957)
Ne
Dostoyevski’nin en iyi kitabı, ne de Visconti’nin en iyi filmi.
Hikayeye önemli değişiklikler, yenilikler getiren bir uyarlama da
yok karşımızda.
“Peki
ne var?” derseniz, efsanevi görüntü yönetmeni Giuseppe
Rotunno’nun görüntüleri var. Bu filmi, yönetmen ve oyuncuların
mükemmel performansları bir yana, Dostoyevski’yi sinemaya
uyarlarken karakter ya da diyalogdan öte, ışıklar ve gölgeler
üzerine düşünmek gerektiğini gösterdiği için seviyorum.
2)
Giriş Kapısı / The Door in the Floor (Tod Williams, 2004)
Roman
ve senaryo konusunda pek dikkate alınmayan bir nokta: Çok farklı
hacimlerden söz ediyoruz. Uyarlamalar iyi olamaz ya da sadık olamaz
demek istemiyorum ancak kitabı olduğu gibi koruyamaz. Sırf
yer/zaman darlığı bile buna engel. Kaldıki pek çok zaman sorun
uyarlamaların kitaptan sapması değil, sapmama çabası. Her şeyi
koruyayım derken hiçbir şey olamamak.
“Giriş
Kapısı” bu imkansızlığı kabul edip ayağını denk alan
filmlere iyi bir örnek. John Irving’in “Bir Yıllık Dul” (A
Widow for One Year) adlı kitabından uyarlanmış ama roman çok
ciddi bir “kesip atma” işlemine tâbi tutulmuş. 35 yıla ve 500
sayfaya yayılan kitabın sadece bir dönemi ve 170 sayfası filmde
yer bulmuş.
Sonuç: İyi bir roman ve romandan farklı ama iyi bir
film.
3)
Tersyüz / Adaptation (Spike Jonze, 2002)
Senaryo
yazarı Charlie Kaufman, Susan Orlean’ın “The Orchid Thief”
adlı kitabını uyarlamak için masaya oturur. Uyarlama işinin
altından bir türlü kalkamayınca, ana karakteri Charlie Kaufman
olan ve Kaufman’ın “The Orchid Thief”i uyarlayamamasını
anlatan bir film yazar. Adını da “Uyarlama” koyar.
“Bir
kitabı her şeyiyle uyarlamanın imkânsızlığını kabullenme”nin
zirvesi. Yaratıcılık ve hikâye anlatmanın doğası diye yola
çıkıp işi “Hayatın anlamı ne?” sorusuna vardıran bir
şaheser.
4)
Masumiyet Yaşı / The Age of Innocence (Martin Scorsese, 1993)
Bir
edebiyat uyarlamasında anlatıcı (dış ses) kullanılmışsa,
önyargımı bağışlayın, film benim için maça 1-0 yenik
başlıyor. Ama yönetmen Martin Scorsese olunca iş değişebilir.
Dış
sesleri sıklıkla ve her seferinde yaratıcı yöntemlerle kullanan
Scorsese, Edith Wharton’ın romanını uyarlarken dakikalarca
susmayan, kitabın bazı bölümlerini satır satır okuyan bir
anlatıcıya başvuruyor. Bir yandan büyüleyip hipnotize ederken
bir yandan da insanı bezdiren ses, hikayenin boğucu atmosferinin
ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Scorsese’nin derdi de bu
zaten.
5)
Değirmen (Atıf Yılmaz, 1986)
Türk
sinemasında yeterince hakkı verilmeyen bir film. Barış
Pirhasan’ın senaryosu Reşat Nuri’nin romanının tüm
malzemesini kullandığı gibi, romanda yeterince işlenmeyen bir
ironi/dram dengesi yakalıyor. “Değirmen”, 'Türkiye’nin
ruhu' üzerine yapılmış en iyi filmlerden biri oluşunu bu
dengeye borçlu.
6)
Aziz Matyas’a Göre İncil / Il Vangelo secondo Matteo (Pier Paolo
Pasolini, 1964)
İncil’i
temel alan bir film uyarlama sayılır mı tartışmasını bir
kenara koyuyorum. Asıl ilginç olan, İncil’i neredeyse kelime
kelime uyarlayıp, buna rağmen Hristiyanlığın İsa tasvirinden
çok farklı bir karakter ortaya çıkarmak.
7)
Yojimbo (Akira Kurosawa, 1961)
Bir
Avuç Dolar / Per un pugno di dollari (Sergio Leone, 1964)
Son
Adam / Last Man Standing (Walter Hill, 1996)
Düello/Sukiyaki
Western Django (Takashi Miike, 2007)
Dashiell
Hammett’ın “Kızıl Hasat” adlı romanı ilginç bir
“zincirleme uyarlama” vakasının ilk halkasını oluşturuyor:
1)
Sene 1961. Kurosawa, “Yojimbo”yu çeker.
2) Kimi eleştirmenler
filmle “Kızıl Hasat” arasında paralellikler olduğunu söyler,
fakat Kurosawa “Ben o kitaptan uyarlamadım” der. Pek çok kişi
ikna olmaz ve “Uyarlamadıysa da esinlenmiş”te ısrar eder.
3)
“Yojimbo” dünya sinemasını öyle bir sallar ki farklı
ülkelerde farklı yönetmenler tarafından, “benzer ama farklı”
filmlere uyarlanıp durur. Bazı örneklerini yukarıda görüyorsunuz.
Ben en meşhur ve iyilerini seçtim ancak sinema tarihinde daha pek
çok “Kızıl Hasat'ın uyarlamasının uyarlaması” var.
8)
Anayurt Oteli (Ömer Kavur, 1986)
“Anayurt
Oteli nasıl bu kadar iyi uyarlanabilir?” sorusu, Kavur’un da bir
bakıma sinemamızın Yusuf Atılgan’ı olduğunu düşününce
anlamsızlaşıyor. Edebiyatçıyla yönetmenin dünyalarının
örtüşmesinin her şeyden önemli olduğunu hatırlatan bir film.
9)
Romeo&Juliet (Baz Luhrmann, 1996)
Sinemanın
çok kez deneyip sıklıkla çuvalladığı “günümüze taşıma”
meselesini en iyi çözen filmlerden biri. Ve bunu “Hikâye 2013’de
New York’ta, reklam dünyasında geçsin” diyerek değil,
sinemanın kendine özgü olanaklarını kullanarak yapıyor.
10)
Zazi Metroda / Zazie Dans le Métro (Louis Malle, 1960)
Tristram
Shandy: Uyduruk Bir Öykü / Tristram Shandy: A Cock and Bull Story
(Michael Winterbottom, 2004)
“Tristram”
hikâyeyi bir türlü anlatamama üzerine kurulu bir roman. “Zazi”
ise dille kavga ediyor, gramere ve sözdizimine kafa tutuyor,
gündelik konuşmayı, “sokağın dili”ni romana taşımayı
amaçlıyor.
Sonucu
severiz ya da sevmeyiz (ben “Zazi”yi sevmiyorum da, o bakımdan), yine de bu
dil arayışlarını beyazperdeye tercüme etme çabalarını es
geçmek olmaz.
0 yorum :
Yorum Gönder