2 Mayıs 2015 Cumartesi

Nedim Atilla'nın Ege'de Sonsöz için YERKUBBE'nin yazarı Halit Kakınç ile yaptığı söyleşi..."Son derece renkli ve çok yönlü bir roman YERKUBBE…"

son derece renkli ve çok yönlü bir roman YERKUBBE… Eline sağlık.

Nedim ATİLLA


Yerkubbe…


30 Nisan 2015 Perşembe

Sultangaliyevler ve Rıskulovlar’la başladı millî komünizm üzerine araştırmaları... Struma belgesel romanı… Çerkes Aşkı ve en nihayet Yerkubbe gibi metafizik kokulu romanlarla devam etti. Medya’da farklı bir sol tandanslı yazıları ile tanınıyor. Akademisyen.
İyi de bunlardan hangisi aslında?.. · Halit Kakınç Yerkubbe’de İstanbul’un yeraltı geçitlerinde Eşiz Evrenler’i sorguluyor. Kakınç’ın “belgesel roman” olarak sınıflandırılabilecek, kanıtlanmış verilere dayalı çalışması okuyucuyu Doğu Roma’nın 18 yüzyıl önce kurulmuş başkentine davet ediyor. İstanbul’un altının birbirine bağlı tünellerle dolu olduğu efsanesinden yola çıkan mağara bilimci bir arkadaş grubu, şehrin diplerini örümcek ağı gibi sarmalayan bu dehlizleri araştırmaya karar veriyor. M.S. 4. Yüzyıl’da o Eşiz Âlem’e kaçanların, Ariusçular’ın ve Mithracılar’ın kurdukları bir uygarlık çıkıyor karşılarına. Rivayete göre, Yerebatan Sarayı’nın gizli bir geçidinden ulaşılan, ucu Üsküdar’dan Kınalı Ada’ya kadar uzanan bu tünellerde araştırma yapmak isteyen ekip, asırlardır sarnıcın içinde bulunan gizemli Medusa başlarının aracılığıyla kendilerini bir anda bambaşka ve gizemli bir dünyada buluyor. Ve büyük bir aşk yaşanıyor bu Paralel Evren’de. Bu taraftan Sinan ve diğer taraftan Maria, deliler gibi seviyorlar birbirlerini. Sinan da Maria da bir anda aşkın kimyası ile aklın kimyasının arasında kalıyorlar. Günümüzden tarihin son derece az bilinen bir dönemine geçiş, objektif bilgi aktarımı ve geleceğe yönelik tahayyüllerle Yerkubbe okuyucuyu gizemli ve öğretici bir yolculuğa çıkarıyor.
Halit Kakınç, neredeyse 40 yıllık dostum. Mesai arkadaşım. Yeni Asır’da kısa sayılamayacak bir zamanı paylaştık. İzmirli, hemşerim… Kitap çok farklı bir üslupta yazılmış. Yani Halit Kakınç şaşırtıyor insanı… En iyisi, kendisine sormak bu soruyu.  Yerkubbe’yi son seyahatimde okudum ve bu beni çok etkiledi ve sordum “Üstat seni bir renkle tanımlamak kolay değil. Hangi rengi taşıdığına da.”

“İlle de siyah-beyaz olmak mı gerek Nedim?.. Emin Maluf’un çok güzel ifade ettiği gibi, normal hayata aidiyetlerimin her birinin beni çok sayıda insana bağladığı gibi, aklın sürekli evrimi ve geneldeki değişim ve dönüşümler de etkiliyor.”



Yani renklendiriyor mu bu seni?

“Elbette… Tek yönlü, tek sesli ve siyah beyaz olmaktan kurtarıyor. Aidiyetlerim benim çoğaldıkça, kimliğim de özel bir durum olarak ortaya çıkıyor.”

Bu Yerkubbe Romanın, bayağı kafa karıştırıyor. Bir solukta bitiyor ama, insan sonunda soruyor kendi kendine: İyi hoş da hangi mesajı veriyor bu roman?.. Ana fikir ne?.. Ne amaçlıyor?..

“Çok iyi soru. Yola çıkış noktası, İstanbul’un gizemli efsanelerinden hareket ederek henüz netlik kazanamayan, bilim olmaya aday hipotezlere ulaşmak. Doğal olarak, bu deneyimi de insanoğlunun vazgeçilmezi bir aşk ortamı içinde yaşamak. Bilirsin, İstanbul ve İzmir gibi kentlerin efsaneleri tarihle ve tarihsel arkeolojik kalıntılarla – verilerle ilgilidir. Bunların üzerine bina edilir. Bilim-kurgu denilen denilen tür de, bana göre aslında, henüz bilim olmayan bilim adayıdır. Bilim insanlarının, bu tür hipotezleri ampirik olma aşamasına hizmet eder. Paralel âlemler… Solucan delikleri, bu alanın önemli öğelerinden biridir. Arkeolojik… Bir sürü efsane… Birbiri peşisıra yağmur gibi gelen bilimsel araştırmalar… Ve sonunda, bütün bunların sentezi mütevazı bir çalışma… Doğal olarak Yerkubbe.

“Peki kitapta bu Eşiz Evren’e geçmek için Yerebatan Sarayı’nı özel olarak mı seçtin?

“Hayır. Böyle bir tercih için bir çok seçenek vardı… Önemli olan, iki eşiz âlem arasındaki şurası veya burası bir geçiş kapısında karar kılmaktı. Yerebatan Sarayı, verileri inceledikçe bu konudaki en uygun kapı olarak diğerlerinden sıyrıldı, ön plana çıktı.
Söylemeye gerek yok – İstanbul, dünya üzerineki en eski yerleşim yerlerinden biri. Neredeyse MÖ 10 binlere kadar iniyor bilinebilen tarihçesi...
Üzerinde yaşayan insanlar ve uygarlıklar zaman içinde doğal olarak değişse de, kolektif bellek, bu tür söylemleri nesilden nesile aktarıyor. Bizans öncesi dönemlerden bile Osmanlı’ya geçen - hadi araştırma demeyelim de, efsane aktarımları mevcut.
Yerebatan Sarnıcı veya Sarayı, bu kalıntılardan en eskisi ve etkileyicisi gibi geldi bana…”

Sosyal Medya’daki yazılarında, belirli bir duruşun ve görüşün var… Bu tür romanlarının içine de politik mesajlar mı sıkıştırıyorsun?

“Yok yahu… İnan, bu kitabın politika ile hiçbir ilgisi yok… Hele hele güncel ülke politikası ile… Aman aman… İnanmadığım şeyi asla yazmam, bu bir… İkincisi, kısıtlı 5 duyu olanakları ve de ancak yüzde 10-15’ini kullanabildiğimiz bir beyin kapasitesi ile bilimsel yobazlığa takılı kalmak da, köktendinci yobazlıktan daha da kötü bir şeydir.”

Ben yine de şu metafizik konusuna takılı kaldım. Nedir senin metafizikten anladığın?

“Çağdaş bir Metafizik diyalektik yöntem izler. Sultangaliyevler, Rıskulovlar derken ‘metafizikle flört’ de nereden çıktı’yı daha bir geniş anlatayım bari…Birincisi, nedir metafizik?.. Uzaydan gelen canavarlar saçmalıklarını geç... Çağdaş metafizik, diyalektik bir yöntem izler. Hegelci bir araştırma alanıdır. Ontolojik çıkışlıdır. Kozmolojik çerçevelidir. Metafizik, artık doğa ötesi sorunlarla ilgili akılsal açıklamalardır. Görünenin arkasındaki asıl ilk nedenleri ve ilk ilkeleri araştıran bir alandır. Varlık bilimi anlamına gelen ontoloji de genel olarak varlıkla ilgilenen metafiziğin bir dalıdır. Yeni Ontoloji diye adlandırılan varlık felsefesi, klasik metafiziği aşmıştır. Deneysel temeller ve bilimsel bilgiler esastır. Kozmoloji ise evren bilimidir. Astronominin yanısıra biyolojiden matematiğe kadar birçok bilim dalını içerir. Evren’in yapısını, tarihini ve geleceğini inceler. Kasıt böyle bir metafik ise, ben hep bu metafiziğin peşinde koştum.”

Bu romanda, bir de Arius çıkartmışsın karşımıza…

“Arius, gerçek bir tarihsel kimlik… Ve bence çok ama çok önemli… MS 4. Yüzyıl’da Vatikan’a ‘Şeytan’ın Kilisesi’ diyen Hıristiyan İnancı’nın unutulmaya yüz tutan inanılmaz bir din adamı… Teslis’e karşı çıkıyor ve tabii yok ediliyor.”

Benim son sözüm, son derece renkli ve çok yönlü bir roman YERKUBBE… Eline sağlık.


“Benim son sözüm de ‘Paralel Dünyamız YERKUBBE gibi daha evrilmiş bir düzende görüşmek üzere’ olsun.”

0 yorum :

Yorum Gönder