Selim İleri
Radikal Kitap Eki 13.04.2012
Selim İleri
Radikal Kitap Eki 13.04.2012
‘Kendine Ait Bir Oda’ beş-altı yıl sonra 90 yaşında olacak.
Virginia Woolf bu eserinin çekirdeğini, 1928 yılında Cambridge Üniversitesi’nde
bir konuşma olarak var etmiş. ‘Kendine Ait Bir Oda’ yayımlandığı günden beri
ilgi devşirmeye devam ediyor.
‘Kendine Ait Bir Oda’yı bu kez İlknur Özdemir çevirmiş
dilimize; Türkçe açısından kusursuz bir çeviri, hayranlık duyarak okuyorum.
Öyle anlaşılıyor ki, Kırmızı Kedi Yayınevi Virginia Woolf
külliyatına yol almakta. İlknur Özdemir, ‘Mrs Dalloway’i de Kırmızı Kedi için
çevirmişti. Biraz ürkmüştüm. Çünkü bu eşsiz romanı Tomris Uyar’ın çevirisinden
okumuştum. Sonra, Özdemir’in çevirisini okumaya başlayınca, daha ilk cümlede
önemli bir ayrım çıktı karşıma. Bütün romanın anlatımını değiştirebilecek bir
ayrım. Bence tartışılmaya değer.
‘Kendine Ait Bir Oda’yı yıllar önce başka bir çeviriden
okumuş, pek tadına varamamış, bulanık sularda gezinmiştim.
Şimdiyse eser pırıl pırıl görünüyor, dupduru, alabildiğine açık seçik. Bir kez daha ‘çevirinin önemi’ karşımıza çıkıyor.
Şimdiyse eser pırıl pırıl görünüyor, dupduru, alabildiğine açık seçik. Bir kez daha ‘çevirinin önemi’ karşımıza çıkıyor.
Ama bambaşka bir sorun da karşıma çıktı. Kadının edebiyatla,
yazıyla çiziyle özgürce uğraşmasını dileyen Virginia Woolf, bir ara şöyle
diyor:
“Sizlere ancak önemsiz sayılacak bir hususta fikir
verebilirdim – bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir
odası olmalıdır.”
1928’e varan süreçte, kadın kurmaca yazarlarının çileli
yaşamlarını, sarp yollarını söylüyor bir bakıma. Bense yakın dönem
edebiyatımızın, Türk edebiyatının çilekeşlerini düşündüm. Kadınların yanı sıra
erkekler. Hatta erkek yazarlar sayıca daha kalabalık. Üstelik yıllar 1928 falan
değil, 70’lere, 80’lere uzanıyor. Bugüne uzanıyor.
‘Handan’ 1912 tarihlidir. O çağda bir kadın yazarın
kaleminden çıktığına inanılamayacak kadar cesur bir roman. Ufak tefek
skandallar kopmuş ama, Halide Edib Hanım yolunda yürüyüp gitmiş. Pek parası
yokmuş, ne var ki kendine ait bir odası olduğunu anılarından, ‘Mor Salkımlı
Ev’den öğreniyoruz.
Çeyrek yüzyıl sonra Kemal Tahir, Orhan Kemal, A. Kadir,
adsız sansız ötekiler, hiçbirinin parası yok, kendilerine ait odaları yok,
cezaevindeler.
Tanıdığım şairler, hikâyeciler, bir ikisi dışında romancılar
bir ömür boyu edebiyatla geçim sağlayamadılar. Behçet Necatigil öğretmendi.
Edip Cansever babadan kalma antikacılığı sürdürüyordu. Vedat Günyol, Rauf
Mutluay öğretmenim oldular. Kemal Tair ‘Devlet Ana’ya kadar takma adla
romanları, hatta Mayk Hammer’ler yazdı. Dağlarca’nın kitabevi vardı. Oktay
Rifat Devlet Demiryolları’nda avukattı. Örnekleri istediğinizce çoğaltabilirim.
Demek, coğrafyadan coğrafyaya, kültürden kültüre koşullar
adamakıllı değişiyor.
Virginia Woolf yazmak dediğimiz edimin ıcığını cıcığını
deşiyor. Başarıya giden yolda, yazarın, hiç değilse geçinecek kadar para
kazanmasını zorunlu görüyor. Sonra tabii kendine ait bir oda. Brontë
Kardeşler’in serüvenini deşerken bu soydan kaygıları büsbütün gözler önüne
seriliyor:
“(...) hem de bu kadınlar, o saygıdeğer evde bütün ailenin
oturduğu odada, ‘Uğultulu Tepeler’ ya da ‘Jane Eyre’i yazmak için her seferinde
birkaç tabakadan fazla kâğıt alamayacak kadar yoksuldular.”
77. sayfadan alıntı. Bu kez de yazmak nasıl engelleneez bir
dürtüdür diye düşündüm, durdurulamaz, frenlenemez.
Emily Brontë ‘Uğultulu Tepeler’in ne kadar çok sevildiğini
hiçbir zaman göremedi. Belki bu sevgiyi düşlemedi bile. Ama yazdı.
Virginia Woolf’a gelince, çıldırıya varan bunalımlara rağmen
yazdı. Daha güvençli, özgüvenli olduğu halde, yazdıklarından hep endişe duydu.
Yirminci yüzyılın en büyük romancılarından biri bugün. Büyüklüğün pahasını
canına kıyışla ödedi.
İlknur Özdemir’in çevirisinden ‘Kendine Ait Bir Oda’yı
mutlaka okuyun. ‘Gerçek’ yazarlığın hangi sancılardan geçtiğine tanık
olacaksınız.
Kaynak: http://www.radikal.com.tr/kitap/cevirinin_onemi-1084869
0 yorum :
Yorum Gönder