3 Haziran 2015 Çarşamba

44. Orhan Kemal Roman Armağanı "Hırsız ve Burjuva" kitabıyla yazarımız Hüsnü Arkan'a verildi. Ödül töreninde Genel Yayın Yönetmenimiz İlknur Özdemir "Orhan Kemal'den Hüsnü Arkan'a" başlıklı bir konuşma yaptı.

                       ORHAN KEMAL’DEN HÜSNÜ ARKAN’A
ORHAN KEMAL Roman Armağanı, 44 yıldır veriliyor. Bilindiği gibi bu armağan, olabildiği ölçüde Orhan Kemal’in dünya görüşüne, üslubuna, fikirlerine, yazdıklarına yakın duran romanlara verilegelmiştir.
İstisnalar olmuştur elbette, ama Hırsız ve Burjuva bu istisnalardan biri değildir.
Şiir yazarken ve şair olmayı amaçlarken, cezaevinde tanıştığı, dost olduğu Nazım Hikmet’in teşvikiyle, onun toplumcu görüşlerinden etkilenerek roman yazmaya yönelen Orhan Kemal, hayata dışarıdan bir seyirci gibi bakarak değil, hayatın içinden yazmıştır. Yoksul kesimi, sömürülenleri anlatmış, sıradan insanları romanlarının kahramanları yapmış, onların yaşam koşullarını olduğu kadar iç dünyalarını da yansıtmıştır.
Hırsız ve Burjuva’da da, elbette farklı bir üslupla, bu insanlar çıkar karşımıza:  Çöplükte yaşayanlar, toplumun alt kesimleri, hırsızlar,  yoksullar, itilmişler ve bunların karşısında da burjuvalar, dolandırıcılıkla, hileyle zengin olanlar, mevki sahibi olanlar.  
Orhan Kemal’in yazdığı yıllarla, Hüsnü Arkan’ın yazdığı yıllar arasında ne değişti derseniz, yanıtım “pek az şey” olur.  Benzer düzen, benzer kişilerle, benzer boyutlarda devam etmiyor mu?  Arada neredeyse 2 kuşak var, ama yazdıklarında bu iki yazarı birleştiren gerçekler, durumlar, Türkiye’nin halleri pek az değişti. Toplum yapısındaki çelişkiler, kusurlar, adaletsiz koşullar hâlâ sürüp gitmekte.  Uçurum kapanmamış.
Hüsnü Arkan, romanlarında ve şiirlerinde genel olarak adalet, ahlak kavramlarını, bireyin kaderiyle ilişkisini ele alır. 1998’de yayımlanan ilk romanı Ölü Kelebeklerin Dansı’ndan bu yana yazdıklarında siyasi boyut hiç eksik olmamıştır.  Ama bu siyasi boyut didaktik bir üslupla değil, ustalıklı, incelikli bir edebi anlatım içine oturtularak verilmiştir. İnandırıcıdır Hüsnü Arkan’ın romanları, çünkü hayatın içindendir. Etrafımıza ya da kendi hayatımıza baktığımızda gördüklerimizdir, hayata, hayatın gerçek yüzüne tutulan aynadır. Orhan Kemal kadar doğrudan vermese de, okuru satır aralarını çözmeye yöneltse de, tıpkı Orhan Kemal’in romanları gibi gerçekçidir yazdıkları.
Toplumsal acıları işleyen, ama bireysel acıları da görmezlikten gelmeyen,  savaşın dehşetini farklı bir açıdan anlatan Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer isimli romanı,  1900’lerin başından 12 Eylül 1980’e kadar uzayan bir zaman diliminde toplumumuzu anlatıyordu. Hırsız ve Burjuva da o tarihten sonrasına önemli bir pencere açmış.
Seçtiği kişiler günümüz toplumunun farklı katmanlarının simgeleri gibi. 12 Eylül 1980 günü ortadirek bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Evren,  çöplükten geçinen Ruhan, bar kadını Gülgün, hırsız İsmail, iş bitirici Hadim Bey, bir şirketler grubunun patronu Eyüp… Ne var ki Hüsnü Arkan, karakterlerinin bir şeyi ya da birini simgelemesinden çok romanın kendi gerçekliği içinde yaşıyor olmalarını, canlı olmalarını ve bu etkiyi bırakmalarını sağlamaya çalıştığını da söylemişti bir konuşmasında. Kaçınılmaz olarak herhangi bir şeyi simgeliyorlarsa da, bu vurgulamanın okuyucunun gözünde, kişiliklerinin, seçimlerinin önüne geçmemesini dilerim, demişti. Hırsız ve Burjuva, sebepsiz ve haksız zenginliği, legal olmayan sermaye birikimini eleştirirken bir yandan da “ iyi hırsız-kötü hırsız” kavramı üzerinde düşündürüyor.  Evren ve çevresi, küçük suçların normal karşılandığı bir dünyada yaşıyorlar. Hadim Bey ve Burjuva ise büyük suçların normal karşılandığı bir dünyada. Birinci tür suçları yasalar korumuyor, ikinci türü ise koruyor. Bu karakterler yaşadığımız çağda ve toplumda fazlasıyla var. Hüsnü Arkan, hırsızlığı yasallaştıranlara büyüteç tutuyor.
Romanı okurken, suçun,  herkesin şu ya da bu biçimde eğilim gösterebileceği bir şey olduğunu düşünüyorsunuz.  İçinde yaşadığımız sistem bu eğilimleri bir yandan yasaklıyor, bir yandan da kışkırtıp cazip hale getiriyor. Bu çelişki romanda, çeşitli kahramanlar yoluyla başarılı bir şekilde sunuluyor.  
Hırsız ve Burjuva, bize Türkiye’nin son yıllarının, 12 Eylül sonrasının bir resmini çiziyor. İçinde yaşadığımız sosyal ortamın nasıl bireyler yarattığına dikkat çeken Arkan, bu ruh halinin eleştirisini, genel olarak da sistemin eleştirisini yapıyor.
Roman yazarı, çağının tanığı olmalı mıdır? Yanıtlar değişebilir. Orhan Kemal de Hüsnü Arkan da çağının tanığı olan yazarlardan. İkisi de kendilerini rahatsız eden konuları romanlarına taşımışlardır. Toplumsal gerçekçilik, bazen irkiltici boyutlarda olsa da her ikisinin de yazdıklarının ana damarıdır. Toplum eleştirisi Hüsnü Arkan’da güçlü, hatta can acıtıcı boyuttadır.  Aracısız ve acımasız vermiştir bireyin konumunu.   
Öneminden hiçbir şey kaybetmeyen bu ödülü kazanan Hüsnü Arkan’ı yürekten kutluyorum.

İlknur Özdemir
2 Haziran 2015




0 yorum :

Yorum Gönder