18 Kasım 2015 Çarşamba

"Doğal olarak mutsuzduk!" İpek Özbey Radikal Kitap için değerlendirdi Virginia Woolf - VAROLMA ANLARI

Doğal olarak mutsuzduk!

Kimine göre edebiyatın tanrıçası, kimine göre depresyon kraliçesi... Mrs. Dalloway’le bilinç akışının en iyi örneğini sunan yazın insanı... Virginia Woolf’un ölümünden sonra yayımlanan en önemli kitabı Varolma Anları, nihayet 39 yıl sonra Türkçede...

08.11.2015 00:30

Doğal olarak mutsuzduk!
 
Çağ Viktorya çağı... Üst orta sınıf, çok çocuklu bir aile. Ve o ailenin “Bir kadın olarak benim ülkem yoktur. Bir kadın olarak bir ülke de istemiyorum. Bir kadın olarak tüm dünya benim ülkemdir” diyen müthiş kızı Virginia Woolf.
İngiliz edebiyatının en önemli kadın yazarı Woolf, feminizm adına en temel yapıtları Kendine Ait Bir Oda ve Kadının Toplumsal İşlevi’nde (Üç Kuruş) ataerkil sistemi eleştirdi. Mrs. Dalloway’de bilinç akışının en iyi örneklerinden birini verdi. Roman, Clarissa’nın dostlarına vereceği yemek daveti için sokağa çıkmasıyla başladı ve bize tek bir günü anlattı. O gün, diğer roman kahramanı Septimus’un da son günüydü. İkisi hiç karşılaşmadılar ama okuyucuya ‘aynı karakterin farklı yüzleri’ olduğunu hissettirdiler. Topluma yabancılaşan bireyi, yalnızlaşan kadın ve erkeği en iyi anlatanlardan biriydi Woolf. Her zaman büyük sayılan şeyler üstünde değil, küçük sanılanların üzerinde durdu. Ele aldığı kişiler de, renkli bir yaşam sürmeyen, çarpıcı yanları olmayan sıradan insanlar görünürdü. Ancak iç dünyalarına girdiğimizde anlardık ki, en heyecanlı serüvenleri yaşayanlardan daha şatafatlıydılar...

Edebiyat kaygısı yok
Virginia Woolf severlerdenseniz, 39 yıl sonra Türkçeye çevrilen ve Kırmızı Kedi tarafından basılan bu kitabı mutlaka okumalısınız. Burada yazarın ne sinir krizleri ne de intihar girişimleri var. Varolma Anları’nda yer alan metinler, Woolf’un hayattayken yayımlatmadığı, dosyalarda kalmış, terekesinde bulunan otobiyografik yazıları. Çevirmeni İlknur Özdemir’e göre yaşasaydı, hep yaptığı gibi mutlaka üzerlerinden tekrar geçer, bir kitap bütünlüğüne getirirdi. Ama yine de bu, ölümünden sonra yayınlanmış en önemli kitabı olma özelliğini koruyor...
Bu kitapta, herhangi bir edebiyat kaygısı da yok. Çok sevdiği annesi, onun ölümünden sonra ailenin durumu, despot babası – ki Virginia’nın feminizminin başlıca nedenidir bu, burjuva evinin daraltıcı atmosferi, aile içi tacizleri ve onu yazarların dünyasına sokan, ‘entelektüel Bloomsbury grubu’ hakkındaki düşüncelerini okuyacaksınız.
İlk metin 25 yaşındaki Virginia’ya ait. Ve bu kitapla birlikte hayatının da nasıl seyrettiğini izliyorsunuz.
Son metni yazma tarihi de ceplerine taşları doldurup, evlerinin yakınlarında bulunan Ouse Nehri’ne atlayıp, intihar etmesinden sadece dört gün öncesi. Virginia’nın bu kitaba yansıyan en ilginç günleri kuşkusuz Bloomsbury günleri. Yazar günlüklerinde “Kapı çalınıp da hayret verici gençler içeri girdiğinde Vanessa ile benim içimiz içimize sığmazdı. Gecenin geç saatlerinde salon dumanaltı olurdu, çörekler, kahve ve viski saçılırdı her yere; ne satenler olurdu üzerimizde ne de küçük inciler, aslında hiç süslenmezdik. Thoby gidip kapıyı açardı, Sydney-Turner girerdi içeri, Bell girerdi, Strachey girerdi...” diyor.
“Ay ışığında aydınlanmışcasına saydam bir güzelliği vardı”
İngiliz Edebiyatı profesörü Mina Urgan, Virgina Woolf’u incelediği kitabında bakın o günleri nasıl yorumluyor: “Virginia, babasının ölümünden sonra, kardeşleriyle birlikte Bloomsbury mahallesine yerleşti. Artık baba evinde değil, kendi evlerinde oturuyorlar; babalarının yaşlı dostlarıyla değil, kendi genç dostlarıyla görüşüyorlardı. Virginia, tamamıyla özgürdü. Ama özgürlüğüne kavuşan öteki genç kızlardan farklı olarak, durumundan yararlanıp erkeklere yakınlık göstermiyordu. Oysa elimizde yığınla fotoğraf bulunduğundan, annesi gibi bir âfet olmamakla birlikte, gençliğinde de, orta yaşlıyken de, her erkekte hayranlık uyandıracak kadar güzel olduğunu biliyoruz. Romancı Rosamond Lehman, onun çok ince, uzun boylu ve “son derece güzel” olduğunu; hüzünlü büyük gözleri ve çarpıcı yüz hatlarıyla Ortaçağın Meryem Analarını andırdığını anlatır. Ellerinin biçimli inceliği üstünde ayrıca durur. Virginia Woolf’un elleri öyle saydammış ki, onları şöminenin ateşine tutunca, derinin altında incecik kırılgan kemikleri görür gibi olurmuş insan. Uzaktan akrabası Dr. Janet Vaughan, onun güzelliğinin, tenin rengi ve tazeliği gibi gelip geçici şeylerden değil, kemik yapısından kaynaklandığını; bu yüzden de, gençken de yaşlıyken de güzel kaldığını söyler. Şair Edith Sitwell “Onun ay ışığında aydınlanmışcasına saydam bir güzelliği vardı” der. Eşi Leonard Woolf da, onun yoğun ve semav izlenimini veren güzelliği üstünde durur. Bu güzelliğin, ancak Virginia akıl dengesini yitirdiği sıralarda ansızın değişime uğradığını; o zaman, yüzünün yalnız ifadesinin değil, hatlarının bile değiştiğini; insana acı veren bir güzelliğe dönüştüğünü söyler. Güzelliği bir yana, Virginia Woolf, biraz kalınca, hattâ telefonda erkek sesini andıran sesiyle de kendini dinleyenleri büyülermiş. Süsüne düşkün olmadığı halde, her zaman çok bol olan ve başka kadınların giysilerine pek benzemeyen giysileriyle de çok çarpıcı bir kadınmış...”
Yazarın, annesinin ölümünden sonra çektiği acı, kitabın tüm bölümlerine yansımış: “Doğal olarak mutsuzduk, zaman zaman dayanılmaz hale gelen ve asla tatmin edilemeyecek mutlak bir ihtiyaç içindeydik...”
Bu kitabı okuduğunuzda Woolf’un neden ‘doğal olarak mutsuz’ olduğunu daha iyi anlayacaksınız.

VAROLMA ANLARI
Virginia Woolf
Çeviren: İlknur Özdemir
Kırmızı Kedi Yayınevi
2015, 260 sayfa, 19 TLhttp://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/dogal-olarak-mutsuzduk-428561

0 yorum :

Yorum Gönder