27 Nisan 2015 Pazartesi

Korkut Akın Gelecek Gazetesi'nde yazdı - İnci Aral'ın en son çıkan romanı KENDİ GECESİNDE

http://www.gelecekgazetesi.org/?p=13697

Kendi Gecesinde

KORKUT AKIN | İnci Aral, önceki romanlarına da gönderme yaparak, bir anlamda hem eski romanlarını okuyanlarda oluşan soru işaretlerini açıyor hem de bu romanın altyapısının hazırlanışını bilmek isteyen okuru meraklandırıyor
20 Nisan 2015 Pazartesi, 16:54

kendi gecesinde
Herkes kendi dünyasında yaşar, herkes kendi dünyasının içinde bir şeyler yapmaya, başarmaya çaba harcar. Buna da bağlı olarak herkesin kendi gecesi vardır muhakkak. İnsanın kendi dünyasıyla kendi gecesi arasında bir fark olur mu, olabilir mi? Birbiri ardına takılan, ucu bucağı gözükmeyecek onlarca soru ile desteklenebilecek soru işaretlerini İnci Aral, birer birer açıyor, anlatıyor yeni romanında.
Öyküleriyle (özellikle “Kıran Resimleri”nin başka bir yeri vardır bizim kuşağımızın insanlarında) başlayan, roman ve denemeleriyle yazın hayatını sürdüren, sayısını bilemediğim onlarca ödül kazanan İnci Aral, bu kez “Kendi Gecesinde” ile okurun karşısında…
“İnsan gecedir”
Hegel’in bu sözü, romanın da özü bir bakıma. Bir bakıma, çünkü tümüyle gece değil insan; sevgi de, heyecan da, umut da aynı zamanda… en çok aşk ama.
“Kendi Gecesinde”nin arka kapağındaki, “İnci Aral bu kez, tanımak istemediğimiz, yakınında, hatta belki içindeyken bile kolay kabul edemediğimiz bir dünyaya eğiliyor” cümlesi yeterince çağırıyor zaten okuru. Bir yabancılaşmayla birlikte kuşbakışı bakıyoruz kendimize, romanın kahramanlara baktığı gibi. Hayatın hayhuyu içinde göremediğimiz/görmekten kaçındığımız, belirli kalıplar dolayısıyla daha baştan gözümüzü kapadığımız yalın haliyle aşk ve reddedilmiş ilişkiler, yazarın güçlü betimlemeleriyle önümüze gelince duvara tosluyoruz, sözcüğün tam anlamıyla.
“… Belki de geriye kalan tek şey, oyun da olsa aşktı. İnsanı değersizlikten kurtaran en güzel şey.” Sizce de öyle değil mi, aşkla baktığınız zaman daha bir güzel değil mi dünya, daha bir anlamlı değil mi yaşananlar… Evet, kuşkusuz. Devam ediyor yazar: “Ama her zaman değil. Çünkü aşk da bozuntunun bir parçası artık ve çoğu zaman kaçıp başka yere gitme arzusunu kışkırtmaktan başka bir işe yaramıyor.” (s. 53) İyi kötü, doğru yanlış, eksik fazla, yarım yamalak veya tam, isteyerek veya itilerek yaşadığımız her şey için aynı duyguları yaşamıyor muyuz, kendi içimizde. Kaçıp gitmek de mümkün olmuyor, olamıyor aslında. Çok da bireysel çözüm bu kaçıp gitmeler, çok da bencilce; tıpkı roman kahramanı Hayal/Hayali/Hayati gibi.
“Ayrılık da sevdaya dahil”
Sevgiyle nefret arasında incecik bir çizgi olduğu, ne zaman o tarafa veya bu tarafa düşeceğinizi bilmediğimiz, apaçık ortada. Bunu kimsenin söylemesi gerekmiyor, kendi yaşamınıza bir bakın; evde, işte, okulda, sokakta… yaşadığınız zaten. Sadece gün yüzüne çıkarmıyorsunuz, bir etken olmadıkça… Hep bildiğiniz, ama bir türlü sıyrılıp da çıkamadığınız bu durumu, İnci Aral, çok çarpıcı, çok ayrıntılı, ilgiyle okunacak betimlemelerle bezeyerek anlatıyor “Kendi Gecesinde”de.
Küçük yaşta anne babası ayrılmış biridir Hayal/Hayati… İtirazlarla başlayan hayat yolunda hep kendi seçimini -cinselliğini bile- tercih etmiş, kim ne derse desin hep kendi seçiminin peşinden gitmiş biri… Onun yaşadıklarından öte, karşılaştıkları önemli.
Karagöz ile Hacivat
Çok zengin kaçakçı babasının, çok küçükken armağan ettiği gölge oyununda kendisini, yaşadıklarını görmek asıl hedefidir. Cevat da, Dilda da, Reyan da hep aynı hedefin parçalarıdır. Belki de adını aldığı o hayal perdesinde kendini, yaşadıklarını -ki anlatılan senin de hikâyendir aslında- göstermek istemesi de, bu bütünün bir parçası olmaktan kaynaklıdır.
“Böyle dalgın, içten içe kırgınken yüzüne açıkça bakamıyorum. Yine de rüyaların ürküttüğü bu yüzü, bu başı iyi tanıyorum. Olmadık bir yığın şeyi, renklerle biçimleri, hayallerle gerçeği bir araya koymayı seviyor. Kendini anlamaya çabalarken her şeyi birbirine karıştırıyor… Seviyorum onu ama uyandırdığı merhamet ve sevecenlik, duyduğum arzuyla çelişiyor.” (s. 41-42) Sahi, hep öyle olmuyor mu? Hayallerle gerçeği karıştırmadık mı? Bu, aynı zamanda, bilinçsizliğimizin öngörüsüzlüğümüzün göstergesi değil mi?
Sessizliğin çınlaması…
İnci Aral, önceki romanlarına da gönderme yaparak, bir anlamda hem eski romanlarını okuyanlarda oluşan soru işaretlerini açıyor hem de bu romanın altyapısının hazırlanışını bilmek isteyen okuru meraklandırıyor. Doğrudan birebir bağlantı kurulamasa da olay örgüsü, yaşamın anlamı, toplumsal çelişkiler, kirlenmeler, mutluluk arayışı ve kuşkusuz aşk üzerine daha geniş perspektifle, bakış sağlıyor. Yazar; sadece İstanbul’da Boğaz’da yaşananları değil, küçük ve köhne mahallelerdeki küçük ve küf kokan binaların arasında yaşayanları da… Sadece iki kişi arasında geçen aşkı değil, o anı yaşayan insanların belleğindeki yerini de… Sadece cinsel tercihleri değil, bir bütün olarak hepsinin arka bahçesini de… Sadece zorunlu askerliği değil, yaşananların etkileyici gücünü de… Sadece yalnızlığı değil, yalnızlığın içindeki boşluğu, bir arada olurken bile yalnız kalındığını da… Sadece sevgiyi değil, bitmiş tükenmiş olsa bile sevginin gizil gücünü de… Sadece rüzgârları değil, insanın içinden -her ne olursa olsun bir şekilde- dışarı fışkıran fırtınaları da… Sadece görünenle değil, görünmeyen çalkantılarla da… Sadece geçmiş ve bugünle değil, yarınlarla da hesaplaşmayı da yoğuruyor romanının sayfalarında. Kimi zaman hüzün, kimi zaman coşku, kimi zaman gülümsemeyle, elinizden bırakamayacağınız bir roman “Kendi Gecesinde”.
Belirleyici olan, roman kahramanı Hayal/Hayali/Hayati’nin yukarı çıkıp kendine ve yaşadıklarına kuşbakışı bakabilmesi… bu, aslında hepimizin bir şekilde yapması gereken bir şey. Yapsak aynı sonuca ulaşır mıyız? Sahi, Hayal/Hayali/Hayati ulaştı mı acaba?
Kendi Gecesinde, İnci Aral, roman, Kırmızı Kedi Yayınevi, Ekim 2014, 355 s.

0 yorum :

Yorum Gönder