15 Nisan 2015 Çarşamba

Sivas'ta yitirdiğimiz şair Metin Altıok'un kızı ZEYNEP ALTIOK AKATLI yeni kitabı denemelerinden oluşan "Acısı Bende Kalsın"ı anlattı...

15 Nisan 2015 Çarşamba | Anasayfa > Haberler > Sanat bir uyanış, direniştir
Normal Yazı Boyutu Orta Yazı Boyutu Büyük Yazı Boyutu

Sanat bir uyanış, direniştir


Zeynep Altıok Akatlı yeni kitabı “Acısı Bende Kalsın”da kültür-sanattan siyasete yaşadığımız birçok değişime ilişkin yorumda bulunuyor. Kitap, “Sivas’ı Anmaya İtirazı Olanlara” seslenerek başlıyor.



İki büyük soyadı taşıyor: Eleştirmen ve felsefeci Füsün Akatlı ile şair Metin Altıok’un. Üstelik bu iki isim alanlarında herhangi bir isim de değil. Füsün Akatlı dendi mi, sadece genç yazarlar değil deneyimli yazarlar da şöyle bir toparlanırdı. Türkiye’nin en önemli edebiyat ödüllerinin jürisindeydi. Yeditepe Üniversitesi’nin Tiyatro Bölümü‘nün de kurucusuydu.

Metin Altıok ise sadece okurları değil sanatçıları da derinden etkilemiş, şiirleri bestelenmiş bir şairdi. Ne yazık ki, Sivas Katliamı onu da bizden aldı. Utancıyla, acısıyla, eksikliğiyle kaldık. Şimdi bu iki ismin çocuğu olduğunuzu düşünün.

Üzerinizdeki sorumluluk nasıl olurdu? Beğeni düzeyiniz? Çocukluğunuz şairler ve sanatçılarla dolup taşan bir evde geçmişken, ilk kelimeleriniz edebiyat dünyasının kıymetli yazar ve şairlerinin kelimeleriyken, herkesin “Şair Edip Cansever, Turgut Uyar” dediği kişiler sizin için “Edip ya da Turgut amca” iken hayata bakınız nasıl olurdu?

İşte Zeynep Altıok Akatlı‘nın yeni kitabı “Acısı Bende Saklı Kalsın”da yer alan tüm denemeler bu bakış açısı içeriyor. Beğeni düzeyi de şefkati de yüksek metinler bunlar. Siyatten kültür-sanat dünyasının sorunlarına, değişimlerine değinen, sorunlara işaret eden, çözümler arayan. Ama hep alt metinleri olan.

Bir de dönüp dolaşıp hayvan sevgisine varan, en çok da kedilere. Ne kitapsız, ne kedisiz diyen. Bu yüzden Türkiye’nin sorunlarına milletvekili adayı olarak da çözüm arayan Zeynep Altıok Akatlı‘nın kitabını eleştirel metinler olarak değil umut arayışı olarak da okuyabilirsiniz.

Enver Aysevir’in önsözde de yazdığı gibi ünlü kişilerin çocukları olmanın bir ağırlığı vardır. Sizin hem anneniz hem de babanız Türkiye’nin çok kıymetli kişileriydi. Babanızın kaderine gelmeden, Metin Altıok gibi çok güçlü bir şair ile Füsun Akatlı gibi çok değerli bir felsefeci ve eleştirmenin kızı sizi nasıl etkiledi ve etkiliyor?

Böylesi donanımlı, duyarlı ve toplumsal bilinç sahibi iki değerli insanın kızı olmak her şeyden önce onur ve büyük bir sorumluluk elbette. Beni yetiştiren, eğiten annem ve babamın değerlerini taşıyarak onların tasvip ettiği, gurur duyduğu biri olmaya çalışıyorum. Böyle iki güçlü figürün yetiştirdiği biri olmanın zorluğu insanların daima sizi ve ürettiklerinizi onlarla kıyaslayarak değerlendirmesi. Sizin onlardan aldıklarınızın üzerine kendi deneyiminizi, yaşadıklarınızı, aklınızı ve muhakemenizi eklemiş bir birey olarak var olmanız mümkün değilmiş gibi bakabiliyor insanlar. “Neden şiir yazmıyorsunuz?” diye sorgulanıyor. Ya da anne ve babanızı sizden daha iyi tanıdığını varsayan kişiler oluyor, yaşasalardı ne düşüneceğini size öğretmeye çalışan. Ben hiçbir zaman yazdıklarımla, ürettiklerimle onlarla yarışmayı had görmem kendimde Öğrendiklerimi kendimle sınıyorum.

Kültür sanat dünyasının içinde büyümek nasıl bir duygu? Okurların “Tomris Uyar”, “Turgut Uyar”, “Edip Cansever” diye bahsettiği, şiirleriyle tanıdığı kişiler sizin için aynı zamanda Edip amca vs idi.

Evet böyle bir şansım oldu. Doğal olarak kendime de hayata da çıtası çok yüksek bir pencereden bakıyorum Yaşadığım dünyayı onların yokluğu sarıyor. Çevremdeki insanlarda hep o güzel insanların yüksek değerlerini arıyorum. Az bulunur insanların yerini doldurmak güç oluyor. Bu büyüklerimi ve anılarımı ilk kitabım “Yıldız İzi”nde yazdığım portrelerde bu yüzden anlatmıştım.

KEDİ CANINA!
Tüm bunlara ek olarak Sivas Katliamı’nda yitirdiğimiz Metin Altıok’un kızısınız. Bu denemelerde de bunu görüyoruz. Zaten kitap “Sivas’ı Anmaya İtirazı Olanlara” seslenerek başlıyor…


2 Temmuz 1993 yılından sonra bir daha hiç normal olmayacak yaşamım, hep yeniden acıyarak sürdürdüğüm 18 yıllık adalet arayışı sonrasında bir kez daha keskin bir viraja girdi. Kitabın ilk yazısı bir isyan yazısıydı, bir adalet talebiydi ve işsiz kalmama sebep oldu. Bu benim için bir dönüm noktası oldu. Beyaz yakalı hayattan uzaklaştım. Mücadeleyi daha etkin kılabilmek için CHP çatısı altında siyasete atıldım. Elimden geldiğince her haksızlığın karşısında olmaya, yaşadıklarımızın tekrarlanmaması için sesimizi duyurmaya ve değişim için elimden geldiğince katkı sağlamaya çalışıyorum. Bu nedenle bu kitaptaki yazılarım siyasi ve kültürel alanda inandıklarım ve güncel değerlendirmeler içeriyor.
Kitapta Türkiye’nin siyasi iklimine ve aynı zamanda kültür-sanat dünyasında olup bitenlere dair yazılarınız da var. Siyasi iklim malum… Peki bu durum sanat ortamını nasıl etkiliyor?
Siyasi iklimi, düşünce ve sanattan bağımsız görmek imkansız. Sanat düşünen insanın yenilenen dünya gelişimine, güncel yaşama dair her alanda düşünsel ve duygusal dışa vurumudur. Uyanıştır, direniştir, kavrayıştır. Bu nedenle her baskıcı totaliter iktidar en ok sanattan korkar. Ne yazık ki yaşam alanımız daralıyor. Kültür ve sanat her gün biraz daha baskılanıyor.

Siz kediler başta olmak üzere hayvansever kimliği ile tanınan birisiniz. Hayvanların hayatınızdaki yeri nedir?

Hayvan sevgisi olmayanın insan sevgisi de merhamet duygusu da gelişemez. İnsana güzel şeyler hissettiriyor hayvanlar. Hayvanlara ve çevreye saygım büyük. Dünya hepimizin, onlara hükmetmeye hakkımız yok.

Yazarlar ve edebiyat dendiğinde akla hemen kediler de gelir. Nedir bu tutkulu ilişkinin sırrı? Bize biraz tüyo verir misiniz?

Haklısınız birçok edebiyatçı kedi sahibidir. Öyle sanıyorum ki kedilerin biraz da gizemli, kendine mahsus boyun eğmez özgür ruhları cezbediyor onları. Benim iki kedim var. Kayısı ve Grişey. Onlar benim iyilik, mutluluk kaynağım.http://vatankitap.gazetevatan.com/haber/sanat_bir_uyanis_direnistir/1/24233

0 yorum :

Yorum Gönder