Siz tanınan ve sevilen bir öykücüsünüz. Roman yazmaya nasıl karar verdiniz?
Gazetede okuduğum, beni epeyce düşündüren birbirinden çok farklı iki, ama nedeni
aynı olan üçüncü sayfa haberlerinden sonra karar verdim bu romanı yazmaya. Elbette birçok benzerleri olmakla birlikte o iki olay, romandaki Halil’in ve Yücel’in gerçek hayattaki hikâyeleri diğerlerinden daha sarsıcı geldi bana. Öykü olamazlar mıydı derseniz, elbette ayrı ayrı da yazılabilirlerdi, ne var ki, romanın içinde bu hikayelerle bağlantılandırmak ve illaki söylemek istediğim şeylere öykünün yapısı izin vermeyecekti.
Fırtına Takvimi ilk romanınız. Roman yazmanın, öykü yazmaktan farklı bir süreç getirdiğini tahmin ediyorum. Fırtına Takvimi'nin yaratım ve yazım sürecinden biraz bahseder misiniz?
Roman epeyce zamanımı aldı kuşkusuz. Gerçi ben öykülerini de bir oturuşta yazamayan, bir öyküyle en az üç dört ay uğraşan biriyim. Ne var ki öyküye sadece bir cümle kurarak başlarım, çoğu zaman da sonrasını, neler olup biteceğini hiç bilmem, yazarken örerim, öyle oluşur ve bu yolculuk bana büyük bir keyif verir. Romanı öyle çalışmadım tabi. İçinde kaybolmamak için, neredeyse bütün olup bitecekleri başından sonuna dek biliyordum. Bağlantıları, kesişmeleri ve kurgusunu önceden belirlemiştim. Gene de denemediğim, farklı bir yazma biçimiydi, kolay değildi bu yüzden. Öte yandan öykücülükten gelme alışkanlıkla romanın eksiltili, yoğun bir anlatımı var. Çok parçalı ve klasik roman formlarından hayli uzak. Fazlalıklardan arındırılmış metnin içinde yalnızca çatışmaları anlatan sahneler mevcut. Neredeyse öykü tekniğiyle yazdığımı söyleyebilirim.
0 yorum :
Yorum Gönder