30 Temmuz 2014 Çarşamba

Jale Sancak ile usta bir öykücünün ilk roman deneyimi üzerine kısa söyleşi



Siz tanınan ve sevilen bir öykücüsünüz. Roman yazmaya nasıl karar verdiniz?

Gazetede okuduğum, beni epeyce düşündüren birbirinden çok farklı iki, ama nedeni
aynı olan üçüncü sayfa haberlerinden sonra  karar verdim bu romanı yazmaya. Elbette birçok benzerleri olmakla birlikte o iki olay, romandaki Halil’in ve Yücel’in  gerçek hayattaki hikâyeleri  diğerlerinden daha sarsıcı geldi bana. Öykü olamazlar mıydı derseniz,  elbette  ayrı ayrı da yazılabilirlerdi, ne var ki, romanın içinde bu hikayelerle bağlantılandırmak ve illaki söylemek  istediğim şeylere öykünün yapısı izin vermeyecekti.

Fırtına Takvimi ilk romanınız. Roman yazmanın, öykü yazmaktan farklı bir süreç getirdiğini tahmin ediyorum. Fırtına Takvimi'nin yaratım ve yazım sürecinden biraz bahseder misiniz?

Roman epeyce zamanımı aldı kuşkusuz. Gerçi ben  öykülerini de bir oturuşta yazamayan, bir öyküyle en az  üç dört ay uğraşan biriyim. Ne var ki öyküye sadece bir cümle kurarak başlarım, çoğu zaman da sonrasını, neler olup biteceğini  hiç bilmem, yazarken örerim, öyle oluşur  ve bu yolculuk bana büyük bir keyif verir. Romanı öyle çalışmadım tabi. İçinde kaybolmamak için, neredeyse bütün olup bitecekleri başından sonuna dek biliyordum. Bağlantıları, kesişmeleri ve kurgusunu önceden belirlemiştim. Gene de denemediğim, farklı bir yazma biçimiydi, kolay değildi bu yüzden.  Öte yandan öykücülükten gelme alışkanlıkla romanın eksiltili, yoğun bir anlatımı var.  Çok parçalı ve klasik roman formlarından hayli uzak. Fazlalıklardan arındırılmış metnin içinde yalnızca  çatışmaları  anlatan  sahneler mevcut.  Neredeyse öykü tekniğiyle yazdığımı söyleyebilirim.

0 yorum :

Yorum Gönder