31 Temmuz 2014 Perşembe

1930’ların Amerika'sı ve Fırtınalı Aşklar

Melisa Ceren Hasmaden
Remzi Kitap Gazetesi 08.2014

Aşk, sırlar ve ihanet üzerine etkileyici bir yaz romanı. Kumsalda, bir şemsiyenin altında uzanmış, fotoğrafın dışında kalan bir noktaya bakarak gülüşen iki genç kadının yer aldığı kapaktan böyle bir vaatte bulunuyor roman. Kitabın New York Times Bestseller listesinden olduğu da manşetten vurgulanmış. Arka kapaktan ise “Yalnız Kadınlar Yazı”nın, People Magazine, Vanity Fair, O: The Oprah Magazine ve Good Housekeeping dergileri tarafından “yazın okunacak en iyi kitaplardan biri” seçildiği duyurulmuş.Tüm bunların birer pazarlama numarası olduğu aşikâr. Ne de olsa enikonu iddialı bir bestseller var karşımızda. Asıl soru, romanın bu iddianın altını dolduracak nitelikte olup olmadığı. Bu soruya yekten yanıt vermektense adım adım ilerleyelim.

Önce hikâyeye bir göz atalım: Roman 1931 ve 1938 arasında gidip gelen bir anlatımla, bölümler halinde kurgulanmış. 1931 yılında anlatıcımız Lily ve onun çocukluk arkadaşı Budgie üniversite çağındadır. Lily ne kadar ağır başlı, ayakları yere basan, kısaca “düzgün” bir gençkızsa Budgie de o kadar uçarı, hercai, biraz fettan, kısaca “kötü kız”dır. Lily, Budgie’nin kendisini sürükleyerek götürdüğü bir futbol maçı ertesinde, Budgie’nin o zamanlarki sevgilisinin arkadaşı Nick’le tanışır. Lily ve Nick birbirlerini görür görmez ateşli bir aşka tutulurlar. Aşkları gün geçtikçe büyürken elbette karşılarına çeşitli engeller çıkacaktır. Sorun bir fakir oğlan-zengin kız çelişkisini hayli aşar. Zira Nick de Lily gibi köklü bir ailden gelmektedir. Sadece köklerin biri biraz dışarıdadır: Nick Greenwald bir yahudidir. Ayrıca 1929’da borsanın çöküşüyle Amerika’yı saran büyük buhran karakterlerimizin köklü ve zengin ailelerinin altındaki zemini bir hayli titretmiştir. Tüm bunlara biraz aile trajedisi ve çözümü romanın sonuna saklanan sırlar da (okumaya hevesliler için bu entrikaları ağzımdan kaçıracak kadar acımasız olmayacağım) eklenince Lily ve Nick boynu bükük âşıklar olarak ayrılırlar.

1938 yılında Lily ailesiyle her yaz yaptığı gibi Seaview’daki yazlıklarında tatildedir. Ama o da ne? Eski sevgili/nişanlı Nick, hayırsız dost Budgie’yle nikâhı bastığı yetmezmiş gibi yazı Seaview’da geçirmeye gelmez mi? Lily tüm bunları bir “fırtına öncesi sessizliği”yle karşılar. Nick’ten köşe bucak kaçarken, Budgie’nin dostluklarını tazeleme girişimleriyle başa çıkmaya çalışır. 1931’in kötü kızı Budgie 1938’de tam bir femme fatale olmuştur. Seaview’u yerle bir eden New England kasırgası yaklaşırken, geçmişin sırlarının birer birer ortaya dökülmesi Nick, Lily ve Budgie’nin hayatlarında da birer kasırga etkisi yaratır. Ve finalde bir ....... (kitabı okuyanlar buranın mutlu mu, mutsuz mu olduğuna kendileri karar versin) son okuru beklemektedir. Yazar 1944 yılına yaptığı bir sıçrama bölümüyle de finali pekiştirir.

Hikâye bestseller bir aşk romanından beklenebilecek her şeyi fazlasıyla veriyor okura. Nick ve Lily’nin aşkları, ayrı düşmeleri, karşılaşmaları, araya giren kara kediler ve diğer tüm dalaverelerle okuru hop oturtup hop kaldırıyor. Zaman zaman soluklanma izni verse de tansiyonu sürekli yüksek tutarak yarattığı dalgalanmalarla her bölümde okurun duygularına oynuyor.

Buradaki başarı yazarın bunu yersiz duygusal betimlemeler, bitmek bilmeyen monologlarla değil olay akışıyla kotarabilmesinde yatıyor.

Siz benim olayları böyle kronolojik özetlediğime bakmayın. Beatriz Williams 1931 ve 1938 yılları arasında paralel kurguda adım adım ilerlerken, “merak” unsurunu öncelikleri arasında birinci sıraya değilse de en azından ilk üçe almış diyebiliriz. Kurgu matematiği açısından oldukça başarılı olan ve Hollywood sineması ile arkası yarınlar arasında bir yere oturtabileceğimiz “Yalnız Kadınlar Yazı”nın her bölümü merakın zirveye tırmandığı noktada sonlanıyor. Böylece biz de tüm bu alavere dalavereleri romanın cici kızı Lily’le birlikte öğreniyoruz. Ancak Lily’nin etrafında dönen dolaplardan bu derece habersiz oluşu zaman zaman saflıktan alıklığa bir geçiş yapmasına neden oluyor ki, romanın kurgusu için zorunlu olan bu durumu her güzelin vardır bir kusuru diyerek sineye çekebilir okur. Bu kusurunu saymaksak oldukça başarılı bir kurguyla kotarılmış, bir aşk romanında neredeyse bir polisiyenin merak ve heyecan dozunu yakalayabilmiş “Yalnız Kadınlar Yazı”.

“Yalnız Kadınlar Yazı”nı benzeri bestseller aşk romanlarından ayıran önemli bir özelliği daha var ki, yukarıda kısaca değinmiştim, o da dönemi sadece bir fon olarak kullanmayıp, dönemin sosyo-ekonomik durumunu ve dünyayı bir felakete doğru sürükleyen politik gelişmeleri karakter tasarımlarına da sindirmesi. Hikâyenin kısa özetinde çok fazla spoiler vermemek için değinmesem de büyük buhran günlerinin sıradan haberlerine dönüşen intiharlar, dağılan aileler ya da bu girdaptan kurtulmak için göze alınanlar karakterlerimizin birinci elden tanık oldukları ya da deneyimledikleri olaylar olarak romanda yerini alıyor.

Nick’in sık sık karşısına çıkan Yahudi karşıtlığı ise Avrupa’da yükselen ve dünyayı ikinci büyük savaşa sürükleyen fırtınanın Amerika’daki gölgesi olarak romanda yer buluyor. Örneğin:

“Budgie’nin ses tonu, bu bilgiyi verirken, son derece kalın kafalı bir çocukla konuşan bir ebeveyninki gibi. Greenwald ismini duyan Budgie, bunun bir yahudi ismi olduğunu, görünmez bir çizginin kendi kaderi ile onunkini ayırdığını hiç düşünmeden bilir. Budgie benim bu önemli konulardaki cehaletime inanamıyor.”

Sonuç olarak, kurgusu, içeriğinin zenginliği, okuma kolaylığı ve sağlam altyapısıyla kesinlikle okunmaya değer bir roman “Yalnız Kadınlar Yazı”. Son sayfaya vardığınızda, ilk karşılaşmanızda (kapakta) vaat ettiklerini fazlasıyla yerine getiriyor.

Kaynak:
http://www.remzi.com.tr/kitapGazetesi.asp?id=3&ay=8&yil=2014&bolum=12

0 yorum :

Yorum Gönder